Seçime bir ay kaldı. Tek gündem artık seçim. Peki nasıl oy kullanacağınızı biliyor musunuz? İttifaklar, birbirinin listesinden seçime giren ya da hiç aday çıkarmayan partiler, D’Hondt sistemi, fermuar yöntemi ve daha niceleri. Bir yanda pastadan en fazla payı almak isteyen partiler, diğer yanda ise oyum boşa gitmesin diye kafa yoran seçmenler. Bu haftaki gündemimiz A’dan Z’ye seçim sistemi.
Türkiye gibi sistemsizliğin sisteme dönüştüğü yerlerde elbette seçim sistemleri de iktidar kimse onun elinde oyuncak. Türkiye tipi başkanlık sistemimizin halka pazarlandığını dönemi hatırlarsanız, temel argüman; “Türkiye koalisyonlardan çok çekti, atılımlarını hep tek parti dönemlerinde gerçekleştirdi, gelin bu bataklıktan kurtulalım ve koalisyonlarla yönetilme dönemine son verelim” idi. Peki atı alan Üsküdar’ı geçtikten sonra, yani sistem değiştikten sonra ne oldu? Seçim sonrası her partinin oyuna göre konumlanıp müzakere edilerek kurulan koalisyonlar yerini seçim öncesi kimin ne oy alacağı belli değilken, büyük partilerin küçük partilerin elinde oyuncak olduğu, Hüda-Par’ın ittifak içine alındığı, altılı masanın bir bacağının daha önce kimsenin tanımadığı Demokrat Parti lideri Güntekin Uysal’a ait olduğu bir düzen sağladı. Kimin adayı kimin listesinde belli olmayan, sokakta görse birbirine omuz atacak partilerin omuz omuza saf tuttuğu saçmalıklar silsilesi. Nihayetinde ise; sistemin mimarı Erdoğan iki kutuplu bir Türkiye istiyordu ve toplumun geneli sağ görüşlü olduğu için ülkeyi sağ partilerin yöneteceği, sağ cenahta alternatif bir oluşum olmadıkça da ülkeyi kendisinin yöneteceği bir mekanizmayı kurmayı başardı.
2017’de değişen seçim sisteminin sıkıntıları da 2018 yılında daha ilk seçimde ortaya çıktı ve kendi getirdiği sistemi ilk seçimin ardından kendi mağduriyeti sonucunda değiştirmek yine bizim ülkenin iktidarına nasip oldu. Kervan yolda düzülür anlayışı mı dersiniz, yoksa amaç zaten doğru bir seçim sistemi kurmak değil iktidarın iktidarda kalmasını sağlamak mı dersiniz, ne derseniz deyin haklısınız. Evet sürekli oyun oynanırken kural değiştiriliyor ama bu duruma karşı elimizden gelen en iyi şey de, değişse bile oynanan oyunun kurallarını iyi öğrenip ona göre oyun kurmak. Hadi gelin seçim sistemimizi ve bir önceki seçime göre yapılan değişikliklerin bütün inceliklerini öğrenelim.
Öncelikle kavramamız gereken ilk husus D’Hondt sistemi. Partiler kaç milletvekili çıkarıyor hepsi bu sistemin içinde. Yeni bir mevzu değil. 1878’de icat edilen bu sistem, 1961’den günümüze dek iki seçim dışında hep uygulanmış, hala da uygulanmakta. Bu sistemde partilerin aldığı oylar yan yana yazılıyor ve en yüksek oya sahip parti ilk milletvekilinin sahibi oluyor. Bunun karşılığında o partinin oyları yarıya indiriliyor. Oyları yarı yarıya düşmüş birinci parti ile diğer partilerin oyları tekrar yarışa giriyor ve ikinci milletvekili için yarışıyor. Kim yüksekse ikinci milletvekilini o kapıyor. Tabi ki yine bedel ödeyerek yani üçüncü milletvekili yarışı öncesi oylarını yarı yarıya azaltarak. O ilde kaç milletvekili varsa milletvekili paylaşımı sonuçlanana kadar bu uygulama devam ediyor.
Bir de durumu aşağıdaki tabloda sayısal örneklerle ifade edelim. Dört milletvekili çıkaracak bir şehirde aşağıdaki oyları alan partilere milletvekillerini dağıtalım.
Yöntem bu, gayet basit aslında ama tabi bizim ülkemizde sürekli seçim sistemi değiştiği için bu yöntem ittifaklara mı uygulanacak, partilere mi o da değişken. Bu seçimdeki en büyük değişkenlik de burada. Geçen seçimde milletvekili dağılımı önce ittifaklar arasında, daha sonra ise ittifak içinde dağıtılıyordu. Bu seçimde ise bu yanlıştan dönüldü. Artık direkt olarak partilerin oylarına göre milletvekili bölüşümü gerçekleştirilecek. Peki bu değişiklik neleri mi etkileyecek? Gelin örnek üzerinden anlatayım.
3 milletvekili çıkaran bir ilde aşağıdaki oyların alındığını varsayalım:
Öncelikle 2018 seçimlerindeki sisteme göre milletvekillerini dağıtalım. Yani önce milletvekillerini ittifaklara dağıtarak.
Şimdi de milletvekillerini cumhur ittifakı içinde dağıtalım.
Şimdi de millet ittifakı.
Göründüğü üzere seçimin sonucunda %52 oy alan Ak Parti 2 milletvekili çıkarırken, %15 oy alan CHP 1 milletvekili çıkardı. Bu sırada %16 oy alan MHP ise CHP’den fazla oy almasına rağmen sıfır çekti. Seçim sisteminde getirilen geçen seneki değişiklik ile tekrar geri getirilen partilerin baz alındığı hesaplamada ise bakın milletvekilleri nasıl dağılıyor.
2018 seçimlerinde uygulanan parti odaklı değil de ittifak odaklı milletvekili paylaşım esasına göre MHP, CHP ve İyi Parti’ye birçok ilde hak etmiş olduğu milletvekillerini hediye etti. Değişen seçim sisteminin daha adil olduğunu söylemek mümkün ama bu değişikliğin adil bir seçim düzeni için mi yapıldığını düşünüyorsunuz? Bu değişikliğin adalet için yapıldığını düşünüyorsanız; demek ki bu değişikliğin oylar sadece cumhur İttifakından millet ittifakına kayarken değil de millet ittifakından cumhur ittifakına kaysaydı da yapılacağını düşünüyorsunuz demektir. O halde size Alice Harikalar diyarında mutluluklar.
Seçim sistemindeki bir diğer değişiklik de seçim barajında. Seçim barajı %10’dan %7’ye düştü. İttifakların hüküm sürmediği dönemde olsa bu değişiklik önemli bir olumluluk olarak değerlendirilebilirdi ama mevcut sistemde zaten ittifaklar ile aşılabilen baraj dikkate alındığında önemini kaybeden bir hal aldı bu baraj meselesi. Çünkü İttifakınız %7’yi geçiyorsa %1 bile alsanız artık baraj derdiniz yok. Seçime girdiğiniz ilde gerekli oyu almanız yeterli. Türkiye geneli için herhangi bir oy koşulu sağlamanıza gerek yok.
Geçen yıl seçim sisteminde yapılan ve bu seçimde hayatımıza girecek değişikliklerden bahsettik ama bir de 2017’de hayatımıza giren ama toplumca tam olarak kavranamamış bir mevzudan da bahsedelim. İttifaka oy vermek. Büyük ihtimal bu yazıyı okuyanların çoğu bu ittifaka oy verebilme işinden ya habersiz ya da bir önceki seçimde bu yolu tercih etmemiş insanlardan oluşuyor. Çünkü ittifaklara oy verme oranı 2018 seçiminde sadece %1,15 imiş.
İttifaka oy verme meselesi 2018 seçimi ile hayatımıza girdi. Buna göre dilerseniz bir partiye değil de bir ittifaka da oy verebiliyorsunuz. Verdiğiniz ittifak oyu da ittifaktaki partilerin aldığı oylara orantılı bir şekilde ittifak partilerine dağıtılıyor. Örnek vermek gerekirse; X ittifakında yer alan A partisine 200 bin, B partisine 50 bin oy verildi diyelim. İttifakın kendisine ise 10 bin oy verildiğini varsayalım. Bu durumda ittifaka verilen 10 bin oy, partilerin kendilerine verilen oylarla orantılı bir şekilde dağıtılıyor. Yani 10 bin oyun 8 bini A partisine gidiyor, 2 bini ise B partisine. Milletvekili hesabında da A partisi aldığı 200 bine ek ittifakın ortak oyundan gelen 8 bin ile birlikte 208 bin oy üzerinden değerlendirilirken, B partisi de aynı hesap üzerinden 52 bin oy ile değerlendiriliyor. Yani ittifaktaki bu oy dağılımı ile ittifaka atılan bir oyun 0,8’i A partisine, 0,2’si B partisine gidiyor.
Şimdi gelelim seçimin inceliklerine. %50+1 dayatması ile bu seçim sisteminde var olma mücadelesi veren, kılıktan kılığa giren partiler için tek bir doğru yok elbette. O yüzden partilerin aldıkları aksiyonların hepsinin hem olumlu hem de olumsuz tarafları oluyor. MHP’nin bütün illerde kendi adayı ile seçime katılması, buna ek olarak cumhur ittifakındaki önemli aktörleri olan BBP ve YRP’nin de kendi listesi ile girmesi, DEVA’nın aylar önce kendi logomuz ile seçime gireceğiz deyip CHP listesinden seçime girmesi, aynı şekilde Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti’nin aynı yolu izlemesi, Memleket Partisi’nin ittifakların dışında kalması, TİP’in kendi adayları ile seçime girmesi, İyi Parti ile CHP’nin 16 ilde fermuar yöntemi ile seçime girmesi ve niceleri... Yapılan bu seçim mühendisliklerinin hepsinin birçok etkisi var gelin şimdi de onlardan bahsedelim.
İttifaklarda yaşananlara geçmeden önce bütün bu stratejilerin artık oyların boşa gitmemesi için yapıldığını söylemek gerek. Peki artık oy ne demek? Kabaca anlatırsak bir partiye milletvekilliği kazandırmaya yetmeyen ama başka partilerle birleştirilerek o bölgedeki son milletvekilini kendi tarafına çekmeye yarayan oy kütlesi. Böyle anlatınca anlaşılması zor elbet. O halde tekrar yukarıda kullandığımız oy ve milletvekili dağılımı tablosunu yeniden gündemimize alalım.
Bu tabloya göre bölgenin son milletvekilinin elde edilmesi mücadelesinde işe yaramayan Ak Parti’nin %13, CHP’nin %15, İyi Parti’nin %12, HDP’nin ise %5 oyu artık oy. Tek listeden girmenin faydasını burada çok net görebiliriz. Eğer millet ittifakı tek listeden seçime ve her iki partiye oy veren seçmenini de tek bir partiye oy vermeye ikna etse; oyları ayrı ayrı %15 ve %12 olarak değil %27 olarak dikkate alınacaktı ve 3. milletvekili millet ittifakına ait olacaktı. Cumhur ittifakı da bu yönteme aynı yöntemle karşılık verse son milletvekilinin kapışılmasında %29 oya ulaşıp millet ittifakının bu girişimini sonuçsuz bırakacaktı. Gelin abartalım millet ittifakı ile HDP’de tek bir listeden girse son milletvekili bu sefer %32 oya ulaşan Erdoğan karşıtı listeye gidecekti. Ama tabi ki bu ittifak işlerinde 2+2 her zaman 4 etmiyor. Bazen sinerji yaratıp 5 oluyor bazen kimyalar uyuşmuyor 3 anca ediyor. O yüzden ince iş. Çok sağlam bir siyasi mühendislik gerektiriyor. Gelin ittifakların ve partilerin durumunu beraber inceleyelim.
Önce iç içe geçmiş haldeki millet ittifakından başlayalım.
Millet ittifakının bu seçimi kazanabilmek için her yolu denediğini söyleyebiliriz. Seçim dayanışmasındaki en radikal yöntem başka bir partinin listesinden seçime girmek. Millet ittifakında bu yöntem CHP listelerinden seçime giren Saadet, Deva, Gelecek, Demokrat Partilerinin uyguladığı bir yol. Deva, Gelecek, Saadet ve Demokrat Parti bloğunun tek bir listeden seçime girmesi elbette bu partilerin milletvekiline dönüşemeyen oylarının boşa gitmemesini sağlayacak ama bunun CHP listesi altında olması özellikle denize kıyısı olmayan ve CHP’yi şeytan aleti olarak gören ve şer’en caiz bulmayan illerdeki seçmen için ciddi sıkıntı. Bunun bilincinde olan Saadet Partisi lideri her ne kadar meramını ittifak içinde ittifak formülü ile anlatmaya çalışıp Deva, Gelecek ve Demokrat Parti milletvekillerinin Saadet Partisi listelerinden gösterilmesini istese de liderler buna yanaşmadı fakat son dönemeçte her ne olduysa bu partilerin tamamı CHP listesinden seçime girmeye razı oldu.
Son anketlere göre zaten dört partinin toplamı %2’yi ancak bulabiliyordu. İttifakta oldukları için baraj sıkıntıları yoktu ama seçime kendileri girselerdi alabilecekleri birkaç milletvekili idi. Seçim kazanılırsa bu partiler cumhurbaşkanı yardımcılığı, bakanlık ve birçok milletvekili elde edip başarılı gözükecekler ama özellikle Deva ve Gelecek için kurulduktan sonra yapılan ilk seçime girmemek ciddi bir itibar kaybı oldu. Hele bir de millet ittifakı seçimi kaybederse sağ kesimde alternatif olmayı başaramayan Deva, Gelecek ve Saadet partilerinin yerinin artık tabela partileri olarak Demokrat Parti’nin yanı olacağı aşikar gözüküyor.
Millet ittifakı cephesinde gelelim İyi Parti’nin konumuna. İyi Parti cumhurbaşkanlığı aday belirleme sürecinde kendisini sırtından vurduğunu düşündüğü ittifakın küçük partilerine kapısını en baştan kapatmıştı. İyi Partililer kendi listelerinin bu partilere kapalı olduğunu ittifak içinde “off the record” bir şekilde ifade ederek seçime yönelik stratejik ortaklığı sadece CHP ile yürüttüler.
Yine dönüp dolaşıp Bay Kemal’in cumhurbaşkanlığı hevesinin nelere mal olduğuna gönderme yapmadan duramayacağım. Aday, ortak karar ile CHP’li belediye başkanlarından biri şeklinde belirlenseydi; ne Muharrem İnce aday olurdu ne de Ata İttifakı aday gösterirdi, bugün %60-65 ile başkanlığa yürüyen bir lider etrafında kenetlenirdi insanlar. Meclisteki milletvekili üstünlüğü ise, ittifakın küçük partilerinin milletvekillerini İyi Parti listesinden sağ seçmeni hiç huzursuz etmeyecek ve aynı şekilde CHP seçmenini de ben bu eski Ak Partililer milletvekili olsun diye mi oy vereceğim dedirtmeyecek şekilde laylaylom rahatlığında sağlanabilirdi. Ama olmadı işte. Kemal Bey tekkeyi bekledim, çorbayı da ben içeceğim dedi ve hepimizi rus ruletine taraf etti. Neyse biz tekrar dönelim konumuza.
İyi Parti her ne kadar ittifaktaki küçük partilere duvar olsa da, mecliste üstünlüğü elde etmek için CHP ile işbirliği konusunda ise tam gaz yola devam ediyor diyebiliriz. CHP ve İyi Parti; 9 ilde CHP’nin, 7 ilde de İyi Parti’nin liderliğinde fermuar yöntemi ile seçime girecek. Fermuar yöntemi ne diye merak edenler buyurun inceleyelim.
Bu yöntemde birden çok parti fakat genelde iki parti tek listede seçime giriyor. Bu partilerden son seçimde en yüksek oy alanın ya da anketlere göre daha yüksek oy alacağı düşünülen partinin adayı ilk sıraya yazılıyor, ikinci sıraya diğer partinin adayı, üçüncü sıraya tekrar ilk partinin adayı, sonra tekrar diğer partinin adayı. Liste bu şekilde uzayıp gidiyor. Bu yöntemin en büyük artısı tabi ki yine boşa giden artık oy durumunu ortadan kaldırmak. Zaten millet ittifakında küçük partiler CHP bünyesinde seçime giriyorlardı, bir de CHP ve İyi Parti 16 ilde tek liste oluşturunca bu illerde millet ittifakına oy verecek seçmen için tek seçenek kaldı. Çorum, Düzce, Batman, Van, Bartın, Adıyaman, Çankırı, Amasya ve Hakkari’de CHP; Gümüşhane, Bayburt, Aksaray, Yozgat, Muş, Bitlis, Erzurum’da ise İyi Parti.
Millet ittifakında durum bu. Partiler elinden gelen bütün fedakarlıkları yapmış görünüyorlar ama işin zor tarafı şimdi başlıyor. Bir solcu, bir milliyetçi, üç siyasal islamcı ve bir merkez sağcı partinin oluşturduğu bu ittifakta oy geçişleri hiç de kolay değil. Çorum’da yaşayan milliyetçi/muhafazakar birini ittifak içinde hiç alternatif bırakılmadığı için CHP’ye oy vermeye zorlamak ya da Ankara Çankaya’daki sol seçmenden Sadullah Ergin milletvekili olsun diye oy istemek nasıl bir sonuç doğuracak, izleyip göreceğiz.
Gelelim cumhur ittifakına. Millet ittifakı her ne kadar zıt kutupların birbiri ile yüksek uyumunu ifade ediyorsa, cumhur ittifakında ise tersi bir durum söz konusu. Birbirine benzeyen Ak Parti, MHP, BBP ve Yeniden Refah Partisi’nin tamamı kendi listeleri ile seçime giriyor. Bu da şu demek, bu dört parti 16 ilde tek bir listeye karşı 65 ilde ise iki listeye karşı gücünü dörde bölmüş bir şekilde yarışacak. Bu da boşa giden oylar ve diğer ittifaka hediye edilen milletvekilleri demek.
Bu noktada her seçim döneminin en kritik partisi olan MHP yine seçimin kaderini belirleyen parti rolünde. Devlet Bahçeli bütün illerde kendi listelerimizle seçime gireceğiz dediğinde kimse buna inanmamıştı. Listelerin teslimine 10 gün vardı ve nasılsa Devlet Bahçeli devletin bekası vb. bir nedeni ortaya sürer ve Ak Parti ile ortak bir seçim stratejisi belirler diye bekleniyordu ama durum hiç de öyle olmadı. Hatta Bahçeli baskı ve ikna turlarından bıkacak olacak ki teslim tarihine üç gün kala partisinin listelerini YSK’ya teslim etti.
MHP her geçen gün kan kaybeden bir parti olabilir ama Ak Parti listelerinden seçime girmek de artık MHP için partinin fiilen sona erip Ak Parti’nin bir kolu haline gelmek demekti. Devlet Bahçeli’nin elinde bir tek oyu %6-7’lere düşen MHP’nin başbuğluğu kalmıştı onu da Erdoğan’a teslim etmedi. Oysa cumhur ittifakını oluşturan partilerin tamamı tek bir liste ile seçime girseler, cumhur ittifakı seçmeni açısından bu durum hiçbir sorun oluşturmayacağı için, meclis çoğunluğu %40-45 oyla bile elde edilebilirdi ama bu birlikteliği cumhur ittifakı sağlayamadı.
Cumhur ittifakında başka partinin listesinden seçime girme yöntemi hiç mi yok peki? Olmaz olur mu! Yaşasaydı Ecevit’in de, Deniz Gezmiş’in de Erdoğan’a oy vereceğini söyleyerek seçmenini ikna etmeye çalışan DSP ve Hizbullah'ın siyasi kanadı olan Hüda-Par seçime Ak Parti listelerinden girecek. Seçim sonucunda bu iki partinin de ittifaka faydası mı olacak zararı mı göreceğiz. MHP ile Hüda-Par’ın bayramda bayramlaşmayacak kadar birbirine mesafeli durması da aslında, millet ittifakında olduğu gibi cumhur ittifakında da seçimin kaybedilmesi durumunda, çarşı pazarın karışacağının bir göstergesi diyebiliriz.
Bir diğer ittifak olan Emek ve Özgürlük ittifakından kısaca bahsetmek gerekirse de; bu ittifakın başrollerinde ise eski adıyla HDP, yeni adıyla ile Yeşil Sol Parti ile TİP var. İki parti arasındaki dayanışma türü ise TİP’in bazı seçim bölgelerinde seçime girmeyerek Yeşil Sol Parti'ye destek vermesi şeklinde. 81 il var ama 87 seçim bölgesi var. İstanbul, Ankara ve İzmir gibi büyük illerde birden çok seçim bölgesi olmasından dolayı. Yeşil Sol Parti 87 bölgenin tamamında seçime girerken TİP, Yeşiller ve Sol Gelecek Partisi’nin oylarını bölmemek için sadece 52 bölgede seçime giriyor.
TİP’in meclisteki muhalefet performansı oldukça dikkat çekti ve parti popüler hale geldi. Özellikle CHP’den memnun olmayan sol muhalif seçmen için keyifli bir alternatif olabilecekken TİP, Ankara 1. Bölgeden yani Çankaya’dan dahi HDP’nin milletvekili kazanımını riske atmamak için aday çıkarmadı,. Tabloya bakınca %3’ün üzerinde oy alıp hazine yardımı elde ederek daha da güçlenmek ve bir sonraki seçimde daha da popülerleşmek varken TİP’in bu seçimde meclis çoğunluğunu elde etmek için seçime bütün bölgelerde girmeyerek %1-2’de kalmayı göze aldığını söyleyebiliriz.. %3’ü geçme şansları mevcut durumda da hiç yok değil ama CHP Ankara 1. bölgede eski Adalet Bakanı Sadullah Ergin’i aday göstermişken HDP’nin çıkaracağı milletvekilini tehlikeye atmamak için bu bölgede seçime girmemek ciddi bir özgüven eksikliği olsa gerek.
İttifakların sonuncusu ise Ata İttifakı. Ata İttifakı Zafer Partisi ve birkaç küçük partinin bir araya gelmesinden oluşuyor. Bir dönem %4’lere kadar çıkan Zafer Partisi’nin güncel oyu %1’in altında. İttifakın dinamosu olan Zafer Partisi de zaten 87 seçim bölgesinin tamamında da seçime girmiyor, 9 seçim bölgesinde Zafer Partisi’nin herhangi bir milletvekili adayı yok. Ata ittifakı %7’yi geçemeyeceği için Zafer Partisi’nin de meclise girme şansı yok görünüyor.
Şimdi gelelim ittifakların dışında kalan ve kritik öneme sahip Memleket Partisine. Cumhur ve millet ittifakı unsurları baraj stresi yaşamıyor, ata ittifakı ise barajı geçme umudu taşımıyorken seçimde barajı geçip geçmeme stresi yaşayan tek parti Memleket Partisi. Birkaç ay öncesine kadar %1’in altında olan Memleket Partisi şu an %4-5 bandında. Memleket Partisi’nin barajı geçip geçmemesi çok kritik öneme sahip. Memleket Partisi eğer barajı geçemezse oylarının çoğunu muhalefetten alacağı için çıkaramadığı milletvekilleri de cumhur ittifakına gidecek. Memleket Partisi’nin seçime gireceği artık kesin. O yüzden muhalif seçmenin davranışı bu noktada rasyonel olmalı. Eğer Muharrem İnce başarılı bir performans gösterir ve kendini seçim haftasında %5-6 civarına atabilirse mutlaka muhalif seçmen tarafından desteklenerek barajın üzerinde tutulmalı. O yüzden Erdoğan’a alternatif arayan seçmen Muharrem İnce’yi linç edeceğine, performansını takip edip desteğe ihtiyaç duyacağı bir konuma ulaşırsa kendisinin ihtiyacı olan küçük bir ittirmeyi ondan esirgememeli.
Uzun bir yazı oldu ama mevzu da derindi. Kapanışı da şöyle yapalım. Avrupa ve Amerika’da seçime katılım oranı %60’lara kadar düşebilir. Çünkü sistem bellidir, insanlar mevcut sistemde hayatlarını belli bir standartta devam ettirirler ve iktidarın etkisi olumlu ya da olumsuz kısıtlı kalır. Türkiye gibi Ortadoğu ülkelerinde ise seçim önemlidir. Çünkü bu sistemsizlik içerisinde bir lider çıkıp ülkeyi cennetten cehenneme, cehennemden cennete çevirebilir. Bu yüzden her seçim ölüm kalım meselesi olarak görülür ve seçime katılım oranı %80-90 aralığında olur. İşte bu yüzden daha önceki seçimlerde de olduğu gibi bu seçimde de oyunuza sahip çıkın ve sandığa gidin. Gidin ki; memnunsanız memnuniyetinizi gösterin, memnun değilseniz de iradenizi gösterebildiğiniz tek alan kalan seçimden de geri kalmış olmayın.
Eğer yazıyı beğendiyseniz;
Yeni yazılardan haberdar olabilmek için yazının en üstünde sağ köşesinde yer alan "Kaydol" sekmesinden siteye üye olabilir ya da aşağıdaki logolar vasıtasıyla sosyal medya hesaplarını takip etmeye başlayabilirsiniz.
Yazılardan daha fazla kişinin haberdar olmasını isterseniz de, yazıları whatsapp/telegram gruplarında ve sosyal medya uygulamalarında paylaşabilirsiniz.
Her zaman farkında kalabilmek ümidiyle.
Commenti