Buraya yazdığım ilk yazının konusu enflasyondu. Nedir, ne değildir, nasıl hesaplanır, kim, neyi, ne zaman açıklar, hepsini uzun uzun anlatmıştım. Bildiğim bir şeyi satmanın keyfi ile de yazıyı uzattıkça uzatmıştım. Bugün ise enflasyona dair son kez bir şeyler yazacağım. Hakkında değerlendirme yapılacak bir şey bırakmadıkları için de kısa bir yazı yazıp kapatacağım bu konuyu artık.
Her yazdığım yazının bir paragrafında mutlaka şu ifade oluyor dikkat ederseniz. TÜİK’e göre enflasyon bu, ENAG’a göre bu, pazardaki etiketlere göre ise bu. Artık hiçbir yazıda TÜİK ya da ENAG’a göre diye bir ibare olmayacak. Enflasyon oranı mı belirtmem gerekiyor? Bundan sonra neye göre mi rakam vereceğim? Keyfime göre. Zaten açıklayanlar da buna göre açıklamıyor mu?
Enflasyon yazılarında belirtmiştik. TÜİK’in rakamları her ne kadar gerçek hayattan uzak rakamlar olsa da, rakamların hangi kalemlerdeki ne kadarlık artıştan kaynaklandığı açıklanıyordu. ENAG’ın rakamlarının ise, her ne kadar hissedilen enflasyona daha yakın olsa da; sepetteki ürünlerde tek tek ne kadarlık artış olduğuna dair veriyi içermemesi nedeniyle, yeterince şeffaf olmadığını ifade etmiştik.
Biz ENAG’dan sepetteki ürünlerin tek tek artış bilgisini paylaşmasını beklerken, ne oldu dersiniz? Yıllardır açıkladığı enflasyonun dayanağı olan sepetteki ürünlerin tek tek artış verilerini açıklayan TÜİK, artık ürün bazlı artış oranını Mayıs 2022 enflasyon verisi ile açıklamama kararı aldı. TÜİK’in sitesine girip enflasyon sepetindeki ürünlerin fiyat değişimine ilişkin veriyi açtığınızda gördüğünüz son veri Nisan 2022 verisi, Mayıs 2022 verisi yok. Anlayacağınız her ay enflasyon açıklandığında haberlerde izlediğiniz; bu ayın zam şampiyonu yüzde bilmem kaç artışla şu oldu cümlesi tarih oldu.
Herkes biliyordu zaten zarların hileli olduğunu ama onun bile bir usulü, adabı vardı. Anlaşılan o ki mızrak çuvala sığmaz oldu ama hesabını soran olmadığı için mızrak vatandaşa saplandı, cesedi çuvala konup bir kenara atıldı.
Nasıl ki, siyasetin kucağında oyuncak olan futboldan soğuyup uzaklaştıysak, verilen siyasi vaazlardan usanıp camiye adım atmaz olduysak, küçükken cumhurbaşkanı olma hayalleri kurup şimdi TV’de Cumhurbaşkanını dinlemeye dahi tahammülümüz kalmamışsa; bir zamanlar bizim için çok önemli olan değerlerin içi bomboş hale gelmişken, enflasyon verisine güvenilmez oldu diye ağlayacak değiliz. Alıştık anam, alıştık artık.
Bugünlerde yaşadığımız ekonomik kriz, geçmişte yok muydu Türkiye’de? Elbette vardı; belki daha az, belki daha fazla. Geçmişte de iktidarlar hatalarının bedelini vatandaşa ödetmedi mi? Başka kim kaldıracaktı ki zaten enkazı. Bütçe açık verdiğinde, ekonomik göstergeler alarm zillerini çaldığında devleti yönetenler bazen IMF’nin kemer sıkma direktifleri ile bazen de kendi iradeleri ile çalışanların gelirlerini azaltıcı aksiyon planlarını devreye soktular. Enflasyon altında zam da verildi işçi, memur ve emekliye; kamu harcamaları kısılıp yatırımlar da ertelendi. Yani hükümetler ne kadar basiretsiz ve berbat yönetimler sergilese de ekonomik gerçekliklerle yüzleştiler, bunların sonuçlarına da katlanıp siyaseten bedeller ödediler.
İflas noktasına gelen bir şirket için en kritik nokta iflası kabullenerek kolu kesip kurtulmaktır. İflas etse bile bu sürecin farkına varıp en az hasarla bu durumu atlatarak hayatında yeni başlangıçlar yapabilmek ancak basiretli bir ticaret adamının davranışıdır. Battığı gerçeğini görmeyen, kabul etmeyen tüccar ise içinde bulunduğu çukuru daha da derinleştirir ve telafisi imkansız bir hale sokar kendini.
Türkiye’nin günümüzdeki hali, aynı bu çukurdaki esnaf gibi. Bırakın gerçeklerle yüzleşmeyi, gerçeği yok ederek kendi hayal dünyasında ilerliyor. Rakamlar öyle bir hal aldı ki, kifayetsiz. TÜİK’de görevden alınan başkanlar, müdürler, yaşananlara dayanamayıp istifa eden çalışanlar. Açıklanan enflasyonun da, işsizlik rakamlarının da, büyüme verisinin de, Para Politikası Toplantısı sonucunda açıklanan faizin de ne bir saygınlığı kaldı ne de bir önemi.
Her biri ekonomik göstergeler açısından kritik öneme sahip bu değerlerin açıklanması piyasalarda etki doğurmaz oldu. İnandırıcılığı kalmadığı için piyasaları etkilemeyen rakamlar halkı nasıl etkiliyor derseniz, uğrunda sayfalarca yazı yazdığımız enflasyon verisini düşünün. Açıklanan enflasyon ücretli çalışanların alacakları maaşı belirliyor. Hani diyorlar ya tüyü bitmemiş yetimin hakkını yiyorsunuz diye, aynen öyle. Bu enflasyon verisi ile memurun da maaşı belli oluyor, işçinin de; emeklinin aylığı da belli oluyor, dul ve yetimlerin, yaşlı ve engellilerinki de.
Artık iktidar destekçilerinin bile inanmadığı rakamlar ile yapılan zamlar ise manşetlere “işçiye ve memura rekor zam”, “emekli enflasyona ezdirilmedi” şeklinde yansıtılıyor ve hacıyatmaz iktidar sahipleri bu durumdan da kendilerine başarı hikayeleri çıkarıyor.
Bir yılda %50 zam alan ücretli çalışanlar, altı ayda geçen seneki halinden beter hale gelirken; esnaf ise bırakalım gelirini %50 arttırmayı, aldığı mala gelen zammı sattığı ürüne yansıttığında malı alacak müşteri bulamıyor, sattığı fiyattan kendi utanıyor.
Kötü yönetilmek Türkiye için çok uzak bir kavram değil. 100 yıllık tarihinin önemli bir kısmını zaten kötü yönetilerek geçirdi Türkiye ama ilk kez din kültürü ne kadar yüksek olsa da, ahlak bilgisi bu kadar zayıf bir iktidar tarafından yönetiliyor. Sen bizi kullarından koru ya rabbim, gerisiyle biz kendimiz de baş ederiz.
Eğer yazıyı beğendiyseniz;
Yeni yazılardan haberdar olabilmek için siteye ücretsiz üye olabilir ya da sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz,
Yazılardan daha fazla kişinin haberdar olmasını isterseniz de, yazıyı aşağıdaki logolar vasıtasıyla whatsapp/telegram gruplarında ve sosyal medya uygulamalarında paylaşabilirsiniz.
Her zaman farkında kalabilmek ümidiyle.
Comments