top of page
  • Yazarın fotoğrafıSerbest Kürsü

Minik Serçe & Büyük Tantana

Memleketimin bütün sorunları bitmiş, geçim derdi dert olmaktan çıkmış, güllük gülistanlık Anadolu’da bu haftaki gündemimiz bir şarkı oluvermiş. Hep kıskanıyorduk ya Avrupalı’yı, ülkelerinde dert yok tasa yok, haberlerinde gösterecek bir şey bulamayınca aynı haberi bir hafta gösteriyorlar diye. Nazar etme ne olur çalış senin de olur. Biz de bu hafta bir Avrupalı gibi, başka derdimiz yokmuş gibi hem de beş sene önce yazılmış bir şarkının peşinde geçirdik ömrü.


Madem bunca gündemin arasında bizim bu pazarki yazının da konusu olmayı başardıysa mevzu; ıncığından cıncığına, yine uzun bir şekilde ama tüm yönleriyle bir irdeleyelim şu olayı.


Önce şarkının kendisinden bir başlayalım. İşte huzurlarınızda; 2017 yılında Yaşar Gaga’nın albümünde yer alan, sözleri Sezen Aksu’ya ait “Şahane Bir Şey Yaşamak” adlı şarkı.


Acısıyla, tatlısıyla

Ne şahane bir şey yaşamak

Dibe vurmak, dimdik durmak

Bin bahane, bin oyun kurmak

Binmişiz bir alâmate

Gidiyoruz kıyamete

Selam söyleyin o cahil

Havva ile Adem’e

Aha yine, aha yine

Önümüz uçurum, ardımız dağ

İlle yanacağız, yanacaklar

Elbette

Gül de var, diken de

Aşk da var, savaş da

Her şey hepimiz için

Kısmet hayatta

Yazın veda edişi

Şölenlerle, şarkılarla

Baharların gelişi

Kırmızı, mor, yeşil lila la la ne şahane


2017 yılında Yaşar Gaga’nın albümünde yer aldığında kimsenin ilgisini çekmeyen bu şarkı, bu yıl Sezen Aksu’nun yılbaşı mesajına fon oldu. Bu haliyle de çok bir kimsenin ilgisini çekti sayılmaz.


Ta ki “İslam’a saldırı var müslümanlar, toplanın lince gidiyoruz” fitili ateşlenene kadar. 15 Ocak 2022’de ilk kurşunu sıkan isim, Müdafaa-i İslam Hareketi Genel Başkanı Erdem Özveren oldu. Kendisi İsmailağa Cemaati Mensubu. Fotoğrafı internette pek popüler değil ama hizmeti ayağınıza getireyim ve kendisinin görseline de yer vereyim.

Kendisinin twitter hesabını incelediğinizde görebileceğiniz birkaç paylaşımdan bahsedecek olursak; paylaşımlardan biri Sakarya Üniversitesi Tarih Bölümü profesörü, Ebubekir Sofuoğlu’nun Diyanet’i göreve çağırışını ve İslam ile alay edenlerin ortaya çıkarılmasını ve bu kişilerin cenazelerinin camilere sokulmaması gerektiğini ifade eden video. Ebubekir Sofuoğlu kimdi ya, ismi tanıdık geliyor diye soracak olursanız hatırlatayım; kendisini meşhur eden ilk çıkışı Akit Tv ekranlarında, üniversitelilerin kaldığı evlerin fuhuş evlerine döndüğü iddiasıydı.


Neyse dönelim İslam’ın son fedaisi Erdem Özveren’in paylaşımlarına, bir diğer paylaşımda da Ankara Melike Hatun Cami İmamı Halil Konakçı’nın Bursa’da verdiği vaazda yaptığı hilafet çağrısına destek var. Kendisi, “Bir imamın hilafeti istemesinden doğal ne olabilir ki” diye soruyor. İmam efendinin vaazındaki o kısma da aşağıda yer verelim de koparılan yaygaranın asıl amacı ortaya dökülsün.


"Söyleyin bana İslam'ın merkezi neresi? İslam'ın söz sahibi, makamı kim? Anladınız mı şimdi niye kaldırdılar, niye lağvettiler o makamı 100 yıl önce? Çıksın bir şarkıcı parçası Adem Aleyhisselam'a 'cahil' diyebilsin diye bu makamı kaldırdılar. Eğer o makam bugün kaim olsaydı bir kimse bile bugün konuşup Allah'ın indinde imam bile olsa söz sahibi olamazdı. Allah o makamı geri getirsin bize. Bunun için çalışacağız. Ah İslam kaim olsaydı, ah bu dinin bir başı bir sahibi olsaydı... Bu dini sahipsiz bıraktılar, kafalarına göre at koşturmaya başladılar. İşte o sahip olsaydı çıkıp da ne Hz. Meryem'e, ne Adem'e ne Havva'ya, ne Resullullah Aleyhisselam'a, ne şeriata, ne Kuran'a, ne başörtüsüne, ne çarşafa, ne sarığa, ne minareye kimse konuşamazdı. Biz o makamı geri istiyoruz arkadaş. İslam adına istiyoruz."


Yani Erdem Özveren ve ekibi diyor ki “Mesele sadece Hz. Adem ve Hz. Havva değil arkadaş, sen hala anlamadın mı? Hadi gel.” İlk taşı en mücahit olanımız attıktan sonra elbet iş kamuoyu oluşturmaya geliyor ve cemaat bir şey söylerse hocası da elbet arka çıkara örnek olarak Erdem Özveren’e ilk destek, mensubu olduğu cemaatin lideri olan Cübbeli Ahmet Hoca’dan geliyor.

“Beşerin ilk babası ve ilk peygamber Âdem Aleyhisselâm ve eşi Havvâ Vâlidemize câhil diyecek kadar alçalan esfeller ve Allâh-u Teâlâ'nın: "Allah Âdem'e bütün isimleri (dilleri ve ilimleri) öğretti" buyruğunu bilmeyecek derecede echeller bugün toplumun en meşhûr ve gözde sanatçısı olarak kabûl ediliyorsa artık Allâh-u Teâlâ'nın bu toplumdan râzı olup olmadığını anlamak için bu kıstâs yeterlidir.”


Twitter’da da trendtopic olunduktan sonra, Müdafaa-i İslam Hareketine bir başka destek de yine başka bir post-modern yerli ve milli cemiyet olan Milli Beka Hareketinden geliyor. Milli Beka Hareketi Başkanı Murat Şahin “20.30’da kapındayız” diyerek tehditkar açıklamasının ardından, belirttiği saatte Sezen Aksu’nun evinin bulunduğu muhite giderek açıklama yapıyor ve biz buradayız mesajını veriyor.


Murat Şahin için de bir parantez açacak olursak; önce kendisini tanımak gerek. Kendisinin, kendisini tanıttığı bir metin mevcut, bize de hazır metni oradan kopyalayıp yapıştırmak düşer. İmla hataları ve yazıdaki özensizlikler için şimdiden özür dilerim fakat dedim ya kendisini tanımamız için kendisini bir dinlememiz gerek. Öğrenelim bakalım kimmiş bu Milli Beka Hareketi Başkanı Murat Şahin.


"Murat Şahin kimdir:


Murat Şahin denince akla ilk gelen Devlet aşığı Millet sevdalısı Ülkü ve Ülke sevdalısı bir yiğit gelir, Murat Şahin'in başkanlık hayatı 7 yaşında 1. Sınıfta iken sınıf bakanı olarak başlamıştır 13 yaşında ( Ülkü Ocakları Nilüfer hatun Ortaokulu başkanı olmuştur), 17 yaşında (MHP Teşvikiye mahalle başkanı olmuştur) 19 yaşında (MHP Şişli İlçe teşkilat başkan yardımcısı olmuştur), 22 yaşından 27 yaşına kadar Ülkü ocaklarında çeşitli başkanlıklar ve Milliyetçi Ülkücü harekette üstün Hizmetleri vardır 28 yaşında Türkiye Genlik Konfederasyonu İl Başkanı 29 yaşında İstanbul Gençlik Federasyonu başkanı 32 yaşında Yenişehir Spor Kulübü başkanlığına seçilmiştir, 32 yaşından şuana kadar bir çok STK ve dernekte üst düzey başkanlıklar yapan şahin şuanda Milli yüreklerin birleşerek yek vücut olduğu Milli Beka Hareketi teşkilatına hizmetkar bir neferdir."

İlginç bir dipnot vermek gerekirse; Milli Beka Hareketinin Genel Başkan Yardımcısı ise CHP Genel Başkanı Kemal Kılıçdaroğlu’nun kardeşi Celal Kılıçdaroğlu. Celal Kılıçdaroğlu hakkında okuduğum son haber, akli dengesinin yerinde olmadığı iddiasıyla çocuklarının açtığı vesayet davası haberiydi. Neyse bu kısa ve ilginç bilginin ardından Murat Şahin hakkındaki bilgilere devam edelim.


Murat Şahin’e dair dikkatleri çeken ilk haber, İstanbul Taksim’de polis çevirmesinde durdurulan aracından polis telsizi, polis kimliği, çakar ışığı ve sahte basın kartı çıkmasıydı. Kendisi bu olaydan dolayı resmi belgede sahtecilik suçundan hüküm giydi mi bilinmez ama Twitter’da en üste sabitlemiş olduğu paylaşımı İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’ya övgüler içerdiği için süreci hasarsız atlattığını tahmin etmek zor değil.


Murat Şahin’i rahatsız eden tek şarkı da “Şahane Bir Şey Yaşamak” değil. Söz ve müziği yine Sezen Aksu’ya ait olan ve Tarkan tarafından seslendirilen “Cuppa” adlı şarkı da doğuştan başkan Murat Şahin’i beka konusunda tedirgin eden bir diğer şarkı olmuş.


Murat Şahin’e göre 15 Temmuz’un arifesinde piyasaya sürülen bu Tarkan şarkının cevap vermesi gereken birçok soru mevcut. Kendisinin yazmış olduğu twit serisinden ifade edecek olursam; öncelikle “cuppa cuppa” denilerek “cunta cunta” mı denmek istemiştir? “Hey tayfa kalk kalk” derken Fetöcülere kalkışmayı başlatın mı denmek istemiştir? 15 Temmuz’da Fetöcüler tayfa ismini parola olarak kullandılar mı? Şarkı sözleri içinde “her şey satılık, kalplerde katılık” sözleri ne anlama geliyor? Satılık olan kim, katı olan kim? “Bağıra bağıra bas, sabaha kadar dans” derken Fetö’nün kazanması düşünülüp sabaha kadar bu şarkıyla dans mı edilecekti? Birçok nakarata “geri adım atma” diye yazılmasının manası nedir acaba? “Doğduk biz bu düzene, ötekini üzen üzene” derken hangi düzenden bahsediliyor? Öteki diye tabir edilen kişi kimdir? Yoksa Pensilvanyadaki mi? “Vurucaz dibe dibe önce, elbette havalanıcaz biz de” derken 17-25 Aralık, Gezi vb. hadiselerde başarılı olamayan Fetö’nün son şansını 15 Temmuz’da deneyip havaya mı kalkacağı anımsatılmış acaba? Kendisi tüm bu soruların ardından ise kapanışı “Oyun büyük, planlar aşikar, herkes Sn. Erdoğan’a sahip çıksın. Milli Beka Hareketi tüm imkanlarıyla Başkomutanının yanındadır.” ile yapmış.


Yani bu açıdan bakınca Tarkan’ın “Kıl Oldum Abi” şarkısı ile Fetö’nün askerleri olan abilere selam çaktığını, “Kuzu Kuzu” şarkısı ile yönetime el koyduklarında iktidarın kuzu kuzu teslim olacağını, “Yakalarsam Muck Muck” şarkısı ile Fetö’nün iktidarı ele geçirdiğinde iktidara neler yapacağını, “Dön Bebeğim” şarkısının ise Fetullah Gülen için yazıldığını görmemek için aptal olmak gerekiyor sanırım. Yeterince yerli ve milli bir şekilde aydınlandıysak Murat Şahin kısmını da bitirebiliriz zannımca.


Şarkıya ilişkin bir diğer çıkış ise eskinin nam-ı değer yavru muhalefeti, şimdinin ise vatanperver ittifak ortağı MHP’den geldi ve Devlet Bahçeli, “Serçeysen Serçeliğini Bil! Sakın Kuzgunluğa Heves Etme!” dedi. Her salı yaptığı grup toplantılarındaki kendine has kelime oyunlarına uygun ve en önemlisi ittifakına sadık bir şekilde tarafını belli etti.


RTÜK de daha önceki bütün polemik konularında olduğu gibi yine elinde tuzluk ile koşarak Başkan Yardımcısı İbrahim Uslu aracılığı ile bütün müzik kanallarını arayıp şarkıyı yayınlamaları durumunda ağır yaptırımlarla karşılaşabilecekleri tehdidini savurdu.


Diyanet’in açıklaması ise oldukça yumuşak bir üsluptaydı ve içeriği “amacınız ne olursa olsun bu şahsiyetlerden bahsederken saygıda kusur etmeyin emi” kıvamındaydı. Ali Erbaş dönemi Diyanet’i için alışılagelmişin dışında bir açıklama oldu.


Sezen Aksu lincinin son darbesini de, bulunduğu makam itibarıyla 84 milyon yurttaşın temsilcisi olması gereken Cumhurbaşkanı, şu ifadeler ile koydu.


"Hakaretlerin bini bir para. Bütün bunların karşısında dimdik duracak olanlar sizlersiniz. Hz. Adem efendimize kimsenin dili uzanamaz. O uzanan dilleri yer geldiğinde koparmak bizim görevimizdir. Havva validemize kimsenin dili uzanamaz. Onlara da had bildirmek bizim görevimizdir."


Düşündüklerini ifade ederken korkusuzca yazı yazan, şarkı söyleyen, şiir yazan insanlar bunları yaparken “ulen bir gün götümüzü kesecekler” korkusu içindeyken görüyoruz ki tehlikede olan bir diğer uzuv da yılanın başı dilin ta kendisiymiş. Bu kin, nefret ve tehdit içerikli cümleleri nerede, ne zaman kurdu diye soracak olursanız. Çamlıca Caminde Cuma Namazı Mitinginde. Caminin içinde, imam efendiden mikrofonu alıp, mihrabın ortasına geçip cemaatin gözünün içine bakarak birini tehdit etmek cuma vaazının bir parçası olmasa gerek. Olsa olsa mitingdir evet.

Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın prompter’dan okumadığı ve politik doğruculuk perdesini kaldırıp kendi özüne döndüğü bütün konuşmalarda bu dil var ne yazık ki. Bu yüzden kendisi hiçbir tartışma programında rakipleri ile bir araya gelmez ve muhalif gazeteci ve öğrencilerin karşısına çıkmaz.


Cumhurbaşkanı'nın adli sicil kaydına yani sabıka kaydına bakıldığında 1997 yılında “halkı sınıf, ırk, din, mezhep veya bölge farklılığı gözeterek kin ve düşmanlığa tahrik etme” suçunu işlediği gerekçesi ile 10 ay hapis cezası aldığı ve 4 ay cezaevinde kaldığı görülecektir. 25 yılın sonunda geldiğimiz noktada ise kişi, suç, ceza denkleminde değişen tek şeyin dokunulmazlık olduğunu görüyoruz.


Olayın kahramanları Sezen Aksu ve Adem ile Havva kısmına gelirsek de, önce Sezen Aksu’dan başlayalım. Sezen Aksu’nun siyaset ile ilk teması bugünlerde olmadı elbette. Kendisinin siyaset ile ilk ciddi haşır neşiri açılım ya da çözüm süreci olarak adlandırılan dönemde oldu. Her ne kadar akil insanlara dahil olmasa da sürece desteğini esirgemedi Minik Serçe. Sürece destek vermeyenleri ise her iki dünyada da lekeli olarak ilan etti. 2010’daki “yetmez ama evet” referandumuna da referandumun sloganına uygun bir şekilde “eksiklerine rağmen evet diyeceğim” diyerek desteğini verdi. Bu açıdan da Erdoğan muhaliflerinin nefretini üzerine çekti, İzmir’de adının verildiği sokağın adının değiştirilmesi için imza kampanyası başlatıldı. Tabela kimliği belirsiz kişilerce söküldü vesaire vesaire.


Memleketimin sağcısı linçsever de, solcusu aydın mı sanki. Geçmiş dönemde Erdoğan’a verdiği destek sebebiyle Sezen Aksu’nun yaşadıklarının kendisine müstahak olduğunu söyleyenler de oldu; “her iki dünyada da lekeli” sözlerinin açılım sürecine karşı olanlara değil de referanduma evet demeyenlere söylediği iddiası ile “gördün mü sen bize ne dedin ama biz sana yine de sahip çıkıyoruz” diyen sözüm ona yüce gönüllü enteller mi türemedi?


Gelelim Adem ile Havva’ya. Yahudilik, Hristiyanlık ve Müslümanlık olmak üzere bütün semavi dinlerde kutsal kabul edilen Hz. Adem ile Hz. Havva, şeytana uyarak işledikleri, yasak elmadan yeme günahının cezasını cennetten kovularak ödeyen insanlığın ataları olarak görülür. Yedikleri elmanın mevsiminde dahi 10 liradan ucuza alamadığımız Amasya elması olmadığı açık. Buna karşın gerek Kuran’da gerekse de hadislerde bu günaha ilişkin bir tasvir yapılmadığı için konu polemiğe açık fakat sonuç olarak şeytana uyup yasak bir şey yaptıkları ise sabit.


Siz bir suç işlediğinizde nasıl af dilersiniz? Ne olur kusuruma bakmayın, bir cahillik ettim, şeytana uydum demez misiniz? Yani aynı Adem gibi, aynı Havva gibi. Yaptığınız şey sonsuz mutluluk ve huzur ortamı olan cennetten kovulmayı gerektirecek kadar ağır olmasa da araya şeytanı da sokarsınız, cehaletinizden de dem vurursunuz, öyle değil mi?


Hepsini geçtim adem kelimesinin devletin resmi sözlüğündeki tanımı: insan. Yani burada kastedilenin bu açıdan bakıldığında da Adem ile Havva değil de erkek ile kadın olduğu düşünülemez mi?


Bu kadar mı kolay yahu niyet okuyup kararı hemencecik vermek? Karşıdakini zalim, kendini de yine, yeni, yeniden mazlum ilan etmek. Bu nasıl bir aşağılık kompleksidir ki kendiniz kadar radikal olmayanların herkesi İslam’ın düşmanı ilan edebiliyorsunuz? Sezen Aksu’yu savunduk, daha doğrusu bir insanın kendisini ifade edebilmesini savunduk; o halde biraz da biz atağa geçelim.


Haşa sümme haşa, benim bu yazıda adını geçirdiğim ve İslam’ın bekçiliğini yapan babayiğitler kadar müslüman olma iddiam elbette olamaz fakat ben de kendi çapında bir müslüman olarak bu olaydan bağımsız fikrimce İslam’ın hakarete uğradığı iki olaydan bahsedeyim.


Birincisi muhafazakar dünyanın en popüler isimlerinden biri, Necip Fazık Kısakürek. MEB bursu ile Fransa’ya okumaya gittiği yıllarda alkol ve kumara olan düşkünlüğü sebebiyle evinin kirasını bile ödeyemeyecek duruma düşmesi ve en sonunda Fransa’daki başarısız eğitim hayatı sebebiyle bursunun kesilip yurda dönmesi değil konu. Ülkeye dönüp İslamcı kimliği ile toplumda söz sahibi olduktan sonra 1951 yılında kumarhanede basılması da değil konu. Bunlar bizi gerçekten ilgilendirmez fakat bir şiir var ki hem muhafazakar çevrenin mega starı olmak hem de bu şiirin yazanı olmak ilginç bir denklem.

Gelin bu denklemi çözmeye çalışalım ve şu şiire bir göz atalım.


Kadın Bacakları


Her ayağın bastığı yerde sanki kalbim var, Kalbim ki vahşi bir zevk alır ezilişinden. Ömrümün geçtiği yolda bana sorsalar, Gidiyorum bir kadın bacağının peşinden.


Bir kadının içinden ağlayışı, gülüşü, Gözlerinden ziyade bacaklarına yakın, Bir lisandır onların duruşu, bükülüşü, Kadınlar! Onlar varken konuşmayınız sakın.


İnce sütunlardaki ilahi güzelliğe Bacakların ruhudur şekil veren diyorum Bacakları bir kalın örtüde saklı diye Mermerde kalbi çarpan Venüs’ü sevmiyorum.


Boynuma doladığın güzel putu görseler İnsanlar öğrenirdi neye tapacağını. Kör olsam da açılır gözüm, ona sürseler İsa’nın eli diye, bir kadın bacağını…


Tamam bizim muhafazakarların nefsi zayıf o yüzden odak noktaları kaçış üzerine; temas etmeme, bakmama, örtünme temelli davranışlar içerisindeler anladık ama yahu kumarhanede iki düşeş atıp bir Fransızın bacaklarını boynuna doladın diye Allah’ını şaşırıp inkar etmek nedir? Haa, inkar et bize ne, sonuç olarak bizim boynumuza dolanan bir şey yok ya da senin hesabını da biz vermeyeceğiz ama bu şiirin sahibinin muhafazakar çevrede bu kadar saygı görmesinin riyadan başka nasıl açıklaması olabilir ki?


Ha diyorsanız ki üstat orda onu demek istememiştir, orda anlatmak istediği şey kadın bacaklarının güzelliğidir, bunun için mübalağa sanatını kullanmıştır; o zaman Sezen Aksu’nun suçu ne? Ha diyorsanız ki üstat gençliğinde biraz hızlıydı ama ölüm yaklaştıkça imana geldi akıllandı, o zaman Sezen Aksu’ya da bir şans tanıyım; son nefes verilmedikçe tövbe kapıları açıktı değil mi?


İslam’ı küçük düşüren bir diğer hususa gelelim. Kahramanımız Serdar Tuncer. Serdar Tuncer deyince bir şey ifade etmemesi normal. İsmen bilemeyebilirsiniz ama sıfatına TRT ekranlarında ramazanda mutlaka denk gelmişsinizdir.

Şimdi gelin bir de kendisinin beyanatına bakalım.


“Kur'an-ı Kerim'in öyle ayetleri var ki; bir hoca tefsiriyle beraber çıkıp okusa, ülkenin yarısı dinden çıkar, benim Rabbim böyle bir şey demez der kimisi, cehalet buradan bakınca iyi bir şeydir, milletin cahil oluşu imanını kurtarıyor.”


Ne bileyim yani, ne diyeceğine, deyip diyemeyeceğine, kime ne diyeceğine şaşırıyor değil mi insan? Şu sözleri bu topraklarda yaşayan bir gayrimüslim söylese, birkaç yerli ve milli cengaverin gaza getirmesi ile sonu ya ateşe verilmek olur ya da zindan ama söyleyen iktidar destekçisi bir menzil tarikatı üyesi olunca o kişi devletin resmi kanalında ramazan programı sunuyor.


Yine her hafta olduğu gibi fazla uzattık. Sezen Aksu olayını bir sonuç paragrafı ile bağlayacak olursak; ülkenin son bir hafta içinde bulunduğu hal artık ekonomik kriz gündeminin geçiştirilmesi amacıyla suni gündem yaratma olarak açıklanamaz. Muhafazakar kesimin bitmek tükenmek bilmeyen mağduriyet edebiyatı ve bindirilmeye bu kadar müsait olan kıtalar sayesinde, her defasında etkilerini daha da yakından hissettiğimiz balistik füze denemelerinin bir gün hedefi olacağımız kaçınılmaz son olarak görünüyor.


Ama biz yine de şarkı ile başladık şarkı ile bitirelim.


Bu dünya ne sana ne de bana kalmaz Dünya ne sana ne de bana kalmaz Sultan Süleyman'a kalmadı Böyle hiçbir kitap yazmaz.

 

Eğer yazıyı beğendiyseniz;


Yeni yazılardan haberdar olabilmek için siteye ücretsiz üye olabilir ya da sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz,

Yazılardan daha fazla kişinin haberdar olmasını isterseniz de, yazıyı aşağıdaki logolar vasıtasıyla whatsapp/telegram gruplarında ve sosyal medya uygulamalarında paylaşabilirsiniz.


Her zaman farkında kalabilmek ümidiyle.

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page