top of page
  • Yazarın fotoğrafıSerbest Kürsü

Niyet Ettim Bir Koltuk Uğruna Siyasal İslamcı Olmaya!

Güncelleme tarihi: 19 Ara 2021

“Siz İslam’ı 14-15 asır öncesi hükümleriyle kalkıp da bugün uygulayamazsınız. Böyle bir şey yok. Onun için de bugün İslam’ın uygulanması yer, zaman, koşullar, her şeyiyle değişiyor. İslam’ın güzelliği burada zaten.”


Yukarıdaki sözler çok şükür ki bana ait değil. Eş, dost, akrabanın “şahsımı” aforoz etmesine sebep olabilecek bu çıkış; bırakın beni, memlekette yaşayan herkesin başına iş açar ama şükür ki bu sözler ülkede düşünce özgürlüğüne sahip tek kişi olan Cumhurbaşkanı Erdoğan’a ait olduğu için kimsenin başı ağrımadı bu sözlerden dolayı. Dünyası A Haber, Beyaz Tv, Akit Gazetesi ve Yeni Şafak’tan oluşan muhafazakar çevrenin Erdoğan’ın 8 Mart 2018 tarihindeki bu konuşmasından haberi bile olmadı zaten.


İslam; bulunulan yere, zamana ve koşullara göre değişmeli midir yoksa güncelliğini hiçbir zaman kaybetmeyen evrensel bir din midir? Bu tartışmaya girmeyeceğim elbette ama son 20 yıldır ülkemizde hüküm süren siyasal islam anlayışı ile birlikte özellikle yeni nesil olmak üzere toplumun birçoğunda İslam’a bakış açısının değiştiğini söylemek malum olanın ilanı olur.


İslamiyet inancı artık çocukluğumuzda tanıştığımız; yalan söyleme, hırsızlık yapma, kimse görmezse Allah görür, dürüst ol anlayışının uzağında; siyasetin oyun hamuruna döndü. Bunun sonucunda da, “her iki kişiden biri” dini inancı ile siyasi düşüncesini birbirine kenetlerken diğeri ise İslamiyet ile olan birlikteliğinin çocukluğundaki masum günlerine dönmesi ümidiyle gelecekte bu birlikteliğe bir şans daha verebilmek adına ilişkisine bu günlerde ara verdi.


Şimdi gelin birlikte bu süreçte neler neler yaşamışız bir hatırlayalım.


Din ve devlet işlerini karıştırmada kantarın topuzunu ilk kaçıran isim dönemin Ak Parti Aydın İl Başkanı İsmail Hakkı Eser’di. Eser, 2 Şubat 2010 tarihli konuşmasında Erdoğan’a peygamberliği yakıştıran ilk siyasi olarak tarihe adını türbe yeşili harflerle yazdırıyordu.


“Şu çatı altında olan insanlarımızın Başbakan’a olan sevgisinden, saygısından, bağlılığından kimsenin şüphesi olmasın, olmayacaktır. Biz Başbakanımızın aşığıyız. Başbakanımız bizim için adeta ikinci peygamber gibidir.”


Vaktinden önce öten horoz İsmail Hakkı Eser dönemin Başbakan’ı Erdoğan’ın talebi üzerine istifasını vererek görevinden koşar adım uzaklaşmıştı. 12 Eylül 2010 Anayasa Değişikliği Referandumu öncesinde Ak Parti şimdiki gibi yargıda istediği gibi at koşturamıyordu. Daha iki yıl önce laikliğe aykırı faaliyetleri tespit edilmiş ama yaptırımı sadece bir oy fark ile kapatma değil hazine yardımı kesintisi olmuştu.


Referandum öncesinde; mecliste yasamaya, hükûmet ve cumhurbaşkanlığı makamı ile de yürütmeye hakim olan Ak Parti, referandum sonrasında da yargıda Anayasa Mahkemesi ve HSYK’nın yapısını değiştirerek; basında ise, medya patronlarının ya seve seve ya da yüksek vergi cezaları ile hizaya getirilmesi sonucu ana akım medyanın iktidar destekçisi iş adamlarına peşkeş çekilmesi neticesinde tek hakim konumuna geçiyordu.

Yasama, yürütme, yargı ve medyada kendilerine karşı direnç gösterebilecek bütün kademeleri bünyesine katan Ak Partililer referandum sonrasında ise Erdoğan’ı ilahi bir güç olarak ifade etmeye son sürat devam ettiler ve artık onlardan istifasını isteyen de olmadı.


Siyasal İslamın artık özgürce at koşturduğu sahalarda ilk gol dönemin Bursa Milletvekili Hüseyin Şahin’den 20 Temmuz 2011 tarihinde geldi. Bursa’dan gelen partililerin Ankara’da kendisini ziyaret etmesi sonrası misafirlerin dönemin Başbakanı Erdoğan ile tanışma ve ona dokunma şansı bulmalarını Şahin, şu kelimelerle ifade etmişti:


"Arkadaşlarım sayın Başbakanımıza yakinen sorular sordular, elini sıktılar. Sayın Başbakanımıza dokunmak bile inanın bence ibadettir. Ben bunu söylüyorum"


2014’teki yerel seçimler Ak Parti açısından diğer bütün seçimlerde olduğu gibi kaybedilmesi durumunda tüm ülkenin bekasını tehlikeye atacak, ülkenin yok olmasına sebep olabilecek kritik bir öneme sahipti. Sanırım bu stresten olacak ki dönemin Ak Parti Düzce Milletvekili Fevai Arslan 15 Ocak 2014 tarihindeki konuşmasında olayı bambaşka bir boyuta taşıyordu.


“Bu seçim ayrı bir seçim. Bu seçim Ak Parti’nin belediye başkan seçimleri değil, bu seçim ülke seçimi, bu seçim vatan seçimi, bu seçim ülkenin demokrasisinin, kalkınmasının daha da ilerlemesini sağlayacak olan seçimdir. Türkiye olarak artık koşmaya başladık. İşte bu koşan arabanın tekerine bir şey sokma hedefi olanlarla karşılaştık. Bunun sebebi, Türkiye’nin Ortadoğu’da dünya ülkeleri arasına girmesini istememeleri. Çünkü başında öyle bir lider var ki dünya liderliği kabiliyetinde ve Allah’ın bütün vasıflarını üzerinde toplayan bir lider var. İşte bunun önünü kesmek istediler. Özellikle dış mihraklar. Türk halkı 2002’den bu yana bütün bunlara izin vermedi inşallah bundan sonra da izin vermeyecektir. Biz bundan Düzce olarak eminiz.”


Fevai Arslan’ın çıtayı yükselttiği nokta rekabet etmesi zor bir noktaydı diğer Ak Partililer için ama dönemin İçişleri Bakanı Efkan Ala şansını 13 Temmuz 2014 tarihinde Ak Parti Gençlik kollarına yaptığı konuşmada Hz. Muhammed’in yaptığı hatayı kendilerinin yapmadıklarını söyleyerek deniyordu.


“Peygamberimiz Mekke’yi fethedip oraya girerken muhtemelen tabii şimdi buradan biz çıktık, geri geldik ve Mekke’yi fethettik, insanlar fevç fevç İslam’a giriyorlar. Muhtemelen kendisine bir pay çıkardı oradan. Bakın biz böyle bir medeniyetin, böyle bir inancın temsilcileriyiz. İnsanın biraz gururlanması doğal bir şeydir, insanidir. Ama hemen ikaz ediliyor. ‘İstiğfar et, Allah tövbeleri çokça kabul edendir.’ Onun için biz kendimize pay çıkarmıyoruz başörtüsü yasağını kaldırdık diye. Allah yaptı diyoruz. Kuran’ı Kerim’i her yere askeri okullar dahil biz sokmadık. Kendisi yaptı, bizi de onunla imtihan etti”


Allah’ın bütün özelliklerine sahip ve Hz. Muhammed’in yaptığı hataları bile yapmayan bir lideri gördüğünüzde salavat getirmek çok da anormal bir davranış olmamalı ama biz yine de bu çıkışa da yazımızda yer verelim. Tarih 4 Mart 2016. Yer TCMM. Kahramanımız Ak Parti Siirt Milletvekili Yasin Aktay.


“Evet, biz 'Tayyip Erdoğan' dediğimiz zaman bu memleketin başına gelmiş en güzel şeylerden, en güzel olaylardan, şahıslardan, bir lider olarak onu gördüğümüz zaman ‘Salli Alâ Muhammed’ deriz”


Müritler bu kadar uçurmaya niyetli olunca şeyhin de olaya kayıtsız kalabilmesi çok zordu elbet. Yine Türkiye sandığa gidiyor ve tabi ki “Ak Parti kaybederse, Türkiye kaybeder, kurda kuşa yem olur.” tehdidi meydanlardan geniş kitlelere akıtılıyor. Başkanlık sistemi referandumundan bir gün önce yani 15 Nisan 2017 tarihinde Sarıyer mitinginde mikrofonlar Cumhurbaşkanı Erdoğan’da.


"O hainler F-16’larla uçtular. Zannettiler ki Cumhurbaşkanı Tarabya’dadır. Bilmiyorlardı ki o mağaranın önünü örümcek ağları örer göremezsin ve göremediler."


Seneler geçse de ne Ak Parti kadrolarında seçim gerilimi bitiyordu ne de Ak Parti seçmeninin dini motivasyon ile oy verme sevdası. Sonuçta bir ilçenin belediye seçimi, kaybedilirse ne olur ki? Neler olacağını, gazeteci Ali Tarakçı'ya yapılan silahlı saldırının azmettiricisi olduğu şimdilerde Sedat Peker tarafından iddia edilen dönemin Ak Parti Esenyurt Belediye Başkanı Ali Murat Alatepe’nin 2 Nisan 2018 tarihli konuşmasında bulabiliriz.


“Esenyurt’un hiçbirimize ihtiyacı yok ama Tayyip Erdoğan’a ihtiyacı var. Niye var? Burayı kaybedersek Kudüs’ü kaybederiz, hiçbir yeri kaybetmeyiz, İslam’ı kaybederiz, Mekke’yi kaybederiz”


Toplumda dikkat çekici şekilde artan ateist ve deist oranı, Kudüs’ün gün geçtikçe daha çok İsrail’in kontrolü altına girmesi... İşte bunlar hep 2019’da Esenyurt Belediyesi’ni Ak Parti’nin kaybetmesinden! Dinlemediniz adamı, vermediniz yetkiyi göremediniz etkiyi. Büyük kayıp.


Sandık öncesi Ak Parti kadrolarından vatan savunurcasına Erdoğan’ı savunan bir kahramanlık hikayesi daha. 2018’deki Cumhurbaşkanlığı seçimi öncesinde konu Erdoğan’ın diploması. Anayasa’ya göre cumhurbaşkanı olabilmek için yükseköğrenim mezunu olmak şart. Buna karşın iddia Erdoğan’ın dört yıllık lisans eğitiminin bulunmadığı.


Sedat Peker’in hedefindeki bir diğer isim olan ve Sedat Peker’den her ay 10 bin dolar maaş aldığı ayyuka çıkan dönemin Ak Parti İstanbul Milletvekili, Erdoğan’ın Rize Güneysu’dan hemşehrisi, aynı zamanda da halasının kızının Erdoğan’ın kardeşi ile evli olması neticesinde Erdoğan’ın uzak akrabası olan Metin Külünk’ün 12 Nisan 2018 tarihinde twitter’daki paylaşımı ile yolculuğumuza devam edelim.


“Siyaset diploma ile yapılmaz, Diploma ancak yüreğe dokunan mücadele adamı için bir parçadır. Diploma yoksa temsil makamında olamazsın diyen varsa, Peygamberler tarihi okusun. Büyük mücadeleleri hiç adı duyulmayan, diploması yok ama yüreği samimiyeti olan diplomasız yiğitler taşır.”


Hz. Muhammed’in de diploması yok zaten, ne gereği var ki? Hem Erdoğan çıksa benim diplomam yok ama ben aday olacağım dese hayır sen olamazsın diyecek hukuk düzeni mi kaldı memlekette? Hemşehrisi, milletvekili ve akrabası olan biri diploma tartışmasında Erdoğan dört yıllık üniversite mezunudur demek yerine ülke yönetmek için diplomaya ne gerek var diyorsa yani bu iddialar doğruysa ve muhalefet de bu duruma engel olamadıysa, o aciz muhalefet de iyi ki o seçimi kazanamamış deyip yolumuza devam edelim.


Cumhurbaşkanlığı seçiminin ardından “verin yetkiyi görün etkiyi” denklemi sonuç vermeyip ekonomide olumsuz sinyaller yükselmeye başlayınca safları sıklaştırma görevi dönemin akademisyenlerine(!) kadar düşmüştü. 30 Ekim 2018 tarihinde, Harran Üniversitesi Rektörü Ramazan Taşaltın Akit Tv’de yaptığı konuşmasında Cumhurbaşkanına olan itaatini Allah'ın emrinin bir sonucu olarak ifade ediyordu.


"İslami olarak cumhurbaşkanına itaat etmek farzı ayın'dır (Allah’ın emridir). Karşı gelmek de harpten kaçmak manasına gelir, haramdır"


Bizde seçim mi biter? Yine bir seçim öncesi ve yine Ak Parti seçmeni için verilecek bir oy ile açılan cennetin kapıları. Yer Sivas. Tarih 26 Ocak 2019. Mikrofonda Ak Parti Sivas Milletvekili İsmet Yılmaz.


“Hilmi Bilgin’e desteğinizi bekliyorum. Hilmi Bilgin’e vereceğiniz destek, yarın ruz-i mahşerde beraat belgelerinizden biri olacak diye düşünüyorum”


Yolculuğumuzun başında Erdoğan’a ikinci peygamber dediği için istifası istenen dönemin Aydın İl Başkanını hatırlıyorsunuz değil mi? O Erdoğan’a ikinci sırayı vermişti, Ak Parti Ordu Milletvekili Şenel Yediyıldız ise 10 Ağustos 2021’de katıldığı bir düğün töreninde peygamberlik makamında Erdoğan’a eş başkanlık veriyordu.


“Sayın Cumhurbaşkanımızın sünnetini yerine getirmeden de defteri vermek istemiyorum. O diyor işte 1,3,5 sayıyor işte. Biz Rabbim ne kadar verirse o kadar çocuk istiyoruz. Ben defteri damat beye veriyorum, gelin hanıma versin diye...”


Siyaset bu kadar din merkezli olunca, ilahiyatçıların da siyaset çamurunda güreşmeleri çok uzun sürmedi. Erdoğan’ın Başbakanlık döneminde Başbakanlık Sözcülüğü yapan Akif Beki, 23 Eylül 2021 tarihinde yaptığı açıklamada, İlahiyatçı Hayrettin Karaman’ın WhatsApp gruplarında cemaatine şu şekilde seslendiğini ifade ediyor:


“Bu iktidardan pek çok beklentiniz gerçekleşti, camiayı hayretle izliyorum, bak demedi demeyin, sonra Dimyat’a pirince giderken evdeki bulgurdan olursunuz, iktidara zarar verecekse haksızlık ve yanlışlardan şikayetle doğruları söylemek caizdir diyemem.”


Bunca şeyden sonra bizi şaşırtacak bir çıkış kalmadı sanırım ama İstanbul seçimlerinde görmeye en çok alıştığımız dönemin bıyık modasının önemli temsilcilerinden Ak Parti Genel Başkan Yardımcısı Ali İhsan Yavuz’un 7 Kasım 2021 tarihindeki çıkışı ile de kapanışı yapalım.


“20 yıl Recep Tayyip Erdoğan’ı iktidarda tutmak ve onun yaptıkları sebebiyle sevap hanemize bir şeylerin yazılıyor olması çok büyük bir şey. Liderimizi siz ve biz oylarımızla orada tutmasaydık bu olmazdı. Biz de oylarımız ile Tayyip Bey’e destek verdiğimiz için hanelerimize sevap yazılmaya devam ediyor.”


Kimi zaman tek, kimi zaman çift, bazı bazı dört-beş maaş uğruna ya Rab ne yiğitler(!) ne hallere düşüyor demeden insan kendini alamıyor değil mi? “Rızkımı veren Hüda'dır, kula minnet eylemem.” asaleti bu topraklarda hiç yaşandı mı bilmem, en azından ben ömrüm itibarıyla hiç şahit olmadım.


Burada saydığımız isimlerin çıkışlarını münferit, partiyi bağlamaz vesaire vesaire diye örtbas edemeyiz. Hepsi de son 20 yılda siyasal islam düzeninin temel taşları olmuş isimler. Bakanlar, milletvekilleri, rektörler, belediye başkanları.. Partililerin açıklamalarını zaten ilçe başkanı, belde başkanı, parti üyesi seviyesine indirsek çok daha radikal çıkışları konu ederiz yazımıza ama bu kişilerin partiyi temsili söz konusu değil. O yüzden yazıyı "kendini Erdoğan’ın vücudunda kıl hissetme” seviyesine indirmeye gerek yok.


Liyakat sahibi olmayan, liderinin ol demesiyle bir makamın sahibi oluvermiş insanların ekmek kapılarını kutsaması, bu kapının açık kalması için canla başla, gerekirse de dini duyguları istismar ederek mücadele vermesi şaşılası değil. Bu sistemi özellikle son 10 yıldır ayakta tutan da kasıtlı bir şekilde liyakatsiz insanların göreve getirilmesi ve bu insanların hak etmedikleri koltuklarda oturabilmek için onlara bu koltuğu bahşetmiş olan insana ona olan muhtaciyetleri sonucu ölümüne savunması değil midir zaten?

Peki ya hak kavramı? Yaradanın bile gasbedilmesi durumunda affetme yetkisini sahibine verdiği kul hakkı? Hakkı olanın hak ettiği makama sahip olması durumu, ne kadar uzak geliyor değil mi artık? O da sanırım Erdoğan’ın beyan ettiği gibi yer ve zamana göre değişen İslam’ın 21. Yüzyıl Türkiye’si sürümünde mevcut olmayan bir durum.


Kestirmeden gidip net ifade edeyim. Bu yazıda kalem kalem sayılan saçmalıkların ve din istismarının bir çok zararı var. Likayatsiz kadroların beceriksizlikleri, inançları ile avutulan halkın her geçen gün fakirleşmesi ve daha bir sürü şey. Ancak, şüphesiz ki bu durumdan en büyük zararı İslam’ın kendisi görüyor. Din bu hale getirilirken toplumun hiçbir kesimi de bu dine sahip çıkmıyor.


Eğer sahip çıkanı olmazsa ve İslam yukarıda saydığım adamların eline kalırsa da; dindar nesil yetiştirme hayalleri ile başlayan süreçte; minareleri süngü, kubbeleri miğfer, yeni inşa edilen yüksek kapasiteli camileri kışla, müminleri ise asker gören zihniyet, bir kaç nesil ötede kışlasında nöbet tutacak asker bulamayacak, benden söylemesi.


Yazımızı da Barış Abi’nin bir şarkısı ile bitirelim.


Diyeceğim o ki, kişi yetinmeli Yaşam dediğin kısacık bir çizgi Namus, şeref, onur hepsi güzel ama En önemlisi helal alın teri.


Şam ipeğinden urba giysen bile, Zemzem suyuyla yıkansan bile, Dünya ahiret bir keyif sürmek için, Mutlak dökmeli helal alın teri.

Komşunun tavuğu komşuya kaz görünür dersen Kaz gelen yerden tavuğu esirgemezsen Bu kafayla bir baltaya sap olamazsın ama Gün gelir sapın ucuna olursun kazma!

 

Eğer yazıyı beğendiyseniz;


Yeni yazılardan haberdar olabilmek için siteye ücretsiz üye olabilir ya da sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz,

Yazılardan daha fazla kişinin haberdar olmasını isterseniz de, yazıyı aşağıdaki logolar vasıtasıyla whatsapp/telegram gruplarında ve sosyal medya uygulamalarında paylaşabilirsiniz.


Her zaman farkında kalabilmek ümidiyle.

Son Yazılar

Hepsini Gör
bottom of page