Ekonomi ile ilgili en son 11 Temmuz 2021 tarihinde yazmıştım. O yazıda; boşa geçen yılları üretmek ve yapısal reformları gerçekleştirmek yerine tüketim çılgınlığı ile geçirdiğimiz için, bu saatten sonra faiz arttırmanın da, arttırmamanın da felaketi önlemeyeceğini söylemiştim ki; ekonominin kitabını yazan devlet büyüklerimiz gerçek enflasyonun %50-60, açıklananın %21 olduğu ülkede faizi bir de %15’e indirerek; pimi çekmiş, bombayı da tüm toplumun üzerine atmış oldular.
11 Temmuz 2021’de ne yazmışız bir bakalım.
“3 yıl önce 3’lü rakamlarda olan dolar bugün 8’li rakamlara geldi. Bu daha “128 milyar dolar görünümlü” 89 milyar doların piyasaya boca edilmesi sayesinde doların yavaşlatılmış hali, bundan sonra elde silah da kalmadı. Faizler arttırılmazsa dolardaki kur senaryosunu her okuyan kendine göre karalasın. Sağa sola boşa kurşun sıkıp cephaneyi boşaltarak 3 yılda 2,5 kat arttırmayı başardığımız doları 2023 seçimlerine kadar nerelere çıkartırız? Hayal gücünüzün götürdüğü yere gidin işte.”
Şimdilik 13,5’lardayız. Dövizin getirisi son ekonomi yazısından bu güne, yani dört ayda %50. Mevduat faizinin getirisi ise bir yılda %15. Bu durumda rasyonel her insanın yapacağı Türk Lirası mevduatını bozdurup döviz almaktır. Böyle bir durumda ise artan talep ile doların artacağı aşikar. Doların artması ile de enflasyon artışı kaçınılmaz. Peki görevi fiyat istikrarını sağlamak olan Merkez Bankası’nın bu konudaki açıklaması ne, bir de ona bakalım.
''Döviz kurları, serbest piyasa dinamiklerince arz ve talep koşullarınca belirlenmektedir. Merkez Bankası belli koşullar altında kalıcı yön amacı taşımadan sadece aşırı oynaklığa müdahale edebilmektedir. Döviz piyasalarında gerçekçi olmayan ve iktisadi temellerden tamamen uzak, sağlıksız fiyat oluşumları gözlemlenmektedir. Şirketlerimiz ve vatandaşlarımızın aşırı oynak piyasa koşullarında iktisadi temellerden tamamen uzak değerlerden işlem yaparak olası kayıplara karşı uyarılması lüzumu üzerine bu açıklamaya gerek duyulmuştur.''
Ne dedi duydunuz mu? İktisadi temellerden uzak hareketler gözlemlenmiş. Hangi iktisadi temeller pardon? Siz değil miydiniz iktisadi temellerden uzak ekonomi politikalarınız eleştirildiğinde “bize akıl verenler 100 yıl önce yazılmış iktisat teorilerilerine göre konuşuyorlar, bu teoriler geçmişte kaldı, biz ekonominin kitabını yeniden yazıyoruz” diyenler? Şimdi bu “iktisadi temellerden tamamen uzak hareketlerdeki” iktisadi temeller ekonomist(!) Cumhurbaşkanımızın iktisata kazandırdığı “faiz sebep enflasyon sonuçtur” teorisi ise; kendiniz çalın kendiniz oynayın, bizlik bir şey yok. Ama eğer yaşananların “o aşağıladığınız 100 yıl önce yazılmış iktisat teorileri” ile uyuşmadığı iddiası ile isyan ediyorsanız, yine paçalarınızdan ilkesizlik akıyor demektir.
Size şimdi oturup da Merkez Bankası Başkanı’nın göreve gelince kimse endişe duymasın faiz enflasyonun üzerinde olacak deyip faizi enflasyonun altına çekince, aslında faizin belirlenmesinde önemli olan çekirdek enflasyondur biz onu dikkate alacağız demesini, ardından çekirdek enflasyon da faizin üzerine çıkınca aslında en önemlisi cari açıktır, biz onu dikkate alacağız demesinin tutarsızlığını ve ucubeliğini anlatacak değilim.
Ama hala bu martavallara inananlar varsa Türk Lirasının değerini pul ederek nasıl kalkınacağımız masalından bahsedeyim. Bu politikaya göre ülke parası aşırı değersizleştiğinde halk ithal yani yabancı ülkelerde üretilen malları alamayacağı için ithalat azalır, diğer taraftan da birkaç yıl önce elindeki 1 dolar ile 3 liralık mal alabilen yabancı, şimdi 13 liralık mal alabildiği için ihracat da artar. Mevcutta ülkeden çıkan döviz, ülkeye giren dövizden fazla olduğu için cari açık sorunumuz uzun yıllardır kalıtsal problem. Yabancının malı bize pahalılaştığı için alamadığımız ithal mallar ve değersiz paramız sebebiyle yabancıya sudan ucuz gelen ihraç mallar sayesinde işte bu cari açığın kapanması bekleniyor. Bu sayede ülkeye giren dövizin çıkandan fazla olması neticesinde döviz bolluğu yaşanacağı ve arzı fazlalaşan dövizin fiyatının düşeceğine ve fiyatların da bir noktada dengeye geleceğine inanılıyor.
Peki bu politikanın başarılı olma imkanı var mıdır? Bir de onu inceleyelim. Kur böyle ipini koparmış bir vaziyette yükselirken bizim üretim maliyetlerimiz yerinde mi sayıyor? Kendi toprağında domates üretiyorsun sözüm ona; tohum ithal, gübre ithal, traktöre koyduğun mazot ithal. Zaten enerji açısından diğer ülkelere bağımlısın. Bu yüzden üretim maliyetleri de artacağından cari açığı kapatma hedefinin bir kısmının artan enflasyona kurban edilmesi kaçınılmaz. Ayrıca yaptığımız ithalatın çok önemli bir kısmı ara malı, yani üretebilmek için satın aldığımız şeyler.
Enflasyon için iki unsur mevcuttu daha önceki yazılarda bahsetmiştik. Şu ana kadar anlatılanlar maliyet enflasyonundan kaynaklanan fiyat artışlarına ilişkindi. Şimdi de gelelim talep enflasyonuna. İş öyle bir kontrolden çıktı ki, şu an alıcı da satıcı da herhangi bir malın fiyatının ne olduğunu bilmiyor. Alıcı fiyatların bu ortamda sürekli artacağına ve kendi gelirinin de alacağı şeyin fiyatı kadar artmayacağına inandığı için her şeyi hemen alma peşinde. Bu da talebi patlatıyor. Satıcı ise sattığı malı kaça yerine koyacağından bihaber olduğu için elindeki malı satmaktan çok stok yapma peşinde. Çünkü her geçen gün daha pahalıya satacağına inanıyor. Ancak fahiş fiyata malını satmaya razı. Al sana fiyat artışını destekleyen bir durum daha
Ne sarmal ama! Çık işin içinden çıkabilirsen. Fiyat artışlarında böyle şirazenin kaydığı durumlara ekonomide enflasyon çıpasının kaybedilmesi deniyor. Artık fiyat artışında baz alabilecek hiçbir şeyin kalmaması durumu. İnsanlar, kimsenin inanmadığı TÜİK tarafından açıklanan enflasyona ya da stabil olmayan kura göre fiyat belirleyemiyorlar. En kötüsü de artık zam gelmesi olağan hale geldi. Zam olmayan bir gün yaşarsak “bugün zam yok, zam yok, zam yok, şinanay yavrum zam yok” diye kayışı kopartacak hale geldik.
Değersiz Türk Lirasının kura ve enflasyona etkisinden bahsettik biraz da iş gücü meselesine el atalım. Daha 1-2 yıl önce Almanlar bizi kıskanıyorken şimdi Türk vatandaşları dünya genelinde aldıkları ücret ile ucuz iş gücü sınıfına girdiler. Hükûmetin en büyük güvencesi de yeni modelde bu ucuz iş gücü. İnsanımızın alın teri o kadar ucuz hale geldi ki Çinli firmalar bile Türkiye’de fabrika açmayı planlar oldu. Kara kaşımıza kara gözümüze değil, köle pazarından biraz daha pahalıya ülke vatandaşlarını çalıştırmaya. Üniversitedeyken Çin’in yükseliş yıllarıydı ve ucuz iş gücü sürekli derslerde konu olurdu. Ayda 100 dolara çalışan Çinli işçilerin nasıl hayatta kalabildiğine hayret ederdik. Şimdi ise 2.825 TL’lik asgari ücretimiz 200 dolara tekabül ediyor.
Şimdi bunları okuyup ne güzel işte biz de Çin gibi olacağız diye heveslenmeyin. Çin bu yola uzun vade planlarla; üreterek, teknolojiye yatırım yaparak ve dış dünyaya her ne kadar kapitalist yaklaşsa da içeride komünist düzen ile vatandaşlarını kölelik düzeninde çalıştırarak başarıya ulaştılar. Bizde ise gelinen nokta tüketecek bir şey kalmayınca kademeli bir şekilde devalüasyon yaparak halkı 3-4 kat fakirleştirip mevcut iktidar saltanatını sürmenin yolunu arama çabasından başka bir şey değil. Daha 1-2 yıl öncesine kadar Gezi Olaylarını finanse etti iddiası ile azılı düşmanımız olarak ilan edilen Araplar’ın şirketlerimizi satın almaya gelmesine mal bulmuş mağribi gibi sevinilmesinin başka ne açıklaması olabilir ki? Bittik, tükendik ama paramızdan çok şahsiyetimiz kalmadı.
Son ekonomiye dair yazımdan bu yana bir de hazine ve maliye bakanımız değişti. 2019-2021 döneminde 4 farklı Merkez Bankası Başkanı, 4 farklı TÜİK Başkanı ve 3 farklı Hazine ve Maliye Bakanı görev yaptı. Sanmayın ki bu arayış en iyisini bulmak için. Son Hazine ve Maliye Bakanı’nın tahsilinde ekonominin e’si yok. Lisans eğitimi İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümü, yüksek lisans aynı üniversitenin Sosyal Bilimler Enstitüsünde Uluslararası İlişkiler bölümü, doktora ise Kocaeli Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsünde Siyaset Bilimi ve Kamu Yönetimi bölümü. Çiçeği burnunda bakanın hazine ve maliyenin yani ekonominin başına geçirilmiş olmasının kaynağının ekonomiye değil siyasete kafasının iyi basmasının olduğunu CV’sinden de görebilirsiniz. Hele bir de CV’de üye olunan dernekler kısmında TÜGVA, İlim Yayma Cemiyeti ve MÜSİAD var ki; tüm kapılar: açıl susam açıl.
Ekonomi için artık ekonomist cumhurbaşkanımızın şov yapması için her şey müsait. Enflasyonu %21 gösterebilen TÜİK Başkanı, eski Yeni Şafak yazarı Merkez Bankası Başkanı ve hiçbir ekonomi tahsili olmayan, daha öncekiler gibi “yahu tamam ben de aynı partidenim ama bu kadarı da olmaz” deyip işe burnunu sokmayacak bir Ekonomiden Sorumlu Bakan var.
Köprü yapıldı işte, yapılmışın kötüsü mü olur deyip şimdi o köprülerden geçmemek için navigasyonunu ona göre ayarlayan vatandaş, memleketin bilumum yerlerine kondurulan saraylarla övünüp şimdi “ya ev sahibi bizi çıkarırsa iki katı paraya ancak yeni kiralık ev buluruz” diye düşünen vatandaş, sana diyorum sana. Memleketi kurtarmak yine sana kaldı. O seni kıskanan Almanlar senin aldığının 10 katı asgari ücret alıyorken, yine kendi içinde dünya bizi kıskanıyor diye iç geçir istersen ama artık araba alma, ev alma hayallerin dahi olmadığı için Arap, Rus, Çinli, Amerikalı, Avrupalı patronların için köleden biraz pahalıya çalışmaya kendini hazırla.
Dönelim başlığımıza. Yıllardır bu ülkede “laiklik elden gideyya” diye konuşuldu durdu. Toplumun çoğu da, laikliğin savunucusu partilerin laikliği doğru yorumlayıp doğru uygulamalar gerçekleştirmemesinin de katkısıyla bir türlü bu mevzuyu kafasında oturtamadı. Ama şimdi öyle günler yaşıyoruz ki, Cübbeli Ahmet Hoca bile “Burası şeriat devleti mi? Uyguladığınız kötü ekonomik politikalarını dine mal etmeyin, milleti dinden soğutacaksınız” deyip laiklik vurgusu yapıyor.
Cübbeli akıllı bir adam. Giyenin rüyasında peygamberi gördüğü terlik de sattı, yanmayan kefen de. O yüzden hangi durakta ne zaman ineceğini en iyi o bilir. Uyanıklık konusunda toplumun Cübbeli kadar atik olabileceğini sanmam ama artık bu topluma dolar arttığında, “Onların doları varsa bizim de Allahımız var, imanımız var” denirse, “ne alakası var yahu bunun onunla” diyebilecek dersleri aldığını umuyorum. “Nass ortada duruyorken sana, bana ne oluyor?” diye sorulduğunda “Madem öyle Allah %15 faize tamam mı diyor? Sıfırla o zaman!” diyebildiğimizde kimse bize bu cümleleri kuramaz artık.
Sonuç olarak yine ağır bedeller ödediğimiz bir ekonomik krizden daha geçiyoruz. Akıllanır mıyız? Nasihat ile olmadığını gördük, şimdi bir de toplumca hak ettiğimiz musibetleri yaşayarak görelim bakalım sonucu.
Eğer yazıyı beğendiyseniz;
Yeni yazılardan haberdar olabilmek için siteye ücretsiz üye olabilir ya da sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz,
Yazılardan daha fazla kişinin haberdar olmasını isterseniz de, yazıyı aşağıdaki logolar vasıtasıyla whatsapp/telegram gruplarında ve sosyal medya uygulamalarında paylaşabilirsiniz.
Her zaman farkında kalabilmek ümidiyle.
Yorumlar