Birkaç hafta ortalarda gözükmeyince pazar gününü siyaset-mafya-medya üçgeninin kirli ellerine bırakmıştık. Sanırım geri alma zamanı geldi. Yılın yarısını tamamladık. Bu pazar biraz enflasyon rakamlarını inceleyelim. Enflasyon tarihinde görülmemiş rakamlar var, onları yorumlayalım ve yılın ikinci yarısında neler yaşayacağız tarihe notlarımızı birlikte düşelim.
Enflasyon konusunda zaten iki ayrı yazıda “nedir” , “ne değildir”i konuşmuştuk. Artık verileri yorumlama ve daha doğrusu sorgulama zamanı geldi.
En son açıklanan enflasyon verimiz haziran ayına ait. Tüketici fiyatları aylık %1,94, son 12 ay itibarıyla ise %17,53 oranında arttı. Daha da ilginç tablo ise üretici fiyat endeksinde. Üretici fiyatları aylık %4,01, son 12 ay itibarıyla ise tam %42,89 oranında arttı. İşte bu tablo enflasyon tarihimizde bir ilk. Çünkü ilk kez üretici fiyat endeksi ile tüketici fiyat endeksi arasındaki fark bu denli bir yüzdeye ulaştı. Tam %25,36!
Bu ne demek hemen bir bakalım. Üreticinin üretim maliyetleri son bir yılda %42,89 artmış. Buna karşın üretici artan bu maliyetine rağmen ürününü satarken ürünün etiketine bunun sadece %17,53’ünü yansıtmış. Fark %25,36! Hemen rakamlarla anlatalım. Üretici geçen sene malını 100’e mal edip 120’e satıyordu diyelim. Üretici fiyatları yani maliyetler %42,89 arttığına göre bu sene malın maliyeti (100x1,4289) 142,89 lira oldu. Tüketici fiyat endeksi ise %17,53 arttığına göre bu sene malın satış fiyatı (120x1,1753) 141,04 lira oldu. Bu şekli ile ticaret değil amme hizmeti mübarek. 142,89’a mal et, 141,04’e sat.
Şimdi biraz daha derine girelim. Enflasyonda iki unsur mevcut. Birincisi maliyet enflasyonu. Yani üretici fiyatlarından kaynaklı artışlar. Diğer unsur ise talep enflasyonu. Burada da mala olan talep fazla ise ürünün maliyeti artmasa da fiyat artar, talep düşükse de maliyetler artsa bile fiyatı arttıramazsınız çünkü o malın satılabileceği tavan fiyata gelmişsinizdir daha fazla tutarlı etiket basarsanız alıcı çıkmaz.
Açıklanan enflasyon verilerinin doğru olduğu varsayımı ile, üretici şu an para kazanmak için değil gerçek anlamda dükkanı kapatıp gitmemek için mücadele veriyor. Peki bu ilk defa mı oluyor? Aşağıdaki grafikten de görüleceği üzere üretici fiyatlarındaki artışında %40’ın üzerine çıktığı bir dönem daha var. O da Eylül 2018.
2018 Eylül ayında üretici fiyatları son 12 ayda %46,15 oranında artmış, tüketici fiyatları ise son 12 ayda %24,52 oranında yükselmiş. Fark %21,63’müş. Yani bu dönem artan maliyetleri etiketlere yansıtamadığı için zor günler geçiren üretici aynı filmi 2018 yılında da görmüş. Grafikte ÜFE çizgisinin TÜFE çizgisinin üzerinde olduğu alanlarda üretici kârından feragat ederek ayakta kalmaya çalışmış, TÜFE çizgisinin ÜFE çizgisinin üzerinde olduğu dönemlerde ise feragat ettiği kârını yerine koymaya çalışmış. Grafikte açıkça görüldüğü üzere son 5 yıllık dönemde yaklaşık 3,5 yıl ÜFE, TÜFE’nin üzerinde seyretmiş. Bu dönemlerdeki iki oran arasındaki fark da TÜFE’nin ÜFE’nin üzerinde olduğu dönemlere göre çok fazla.
Peki üretici fiyatlarına bu maliyet artışını yansıtabilecek mi? Başkan Erdoğan 5 Temmuz 2021 tarihli açıklamasında “Salgın ve kuraklık nedeniyle ortaya çıkan durumu istismar ederek, hububat ile et, süt, yem fiyatlarını aşırı şekilde yükseltmeye çalışanlara da izin vermeyeceğiz.” dedi. Yani bizde enflasyonla mücadele bu şekilde, devletin kendi açıkladığı verilere göre artan maliyete rağmen fiyatlarını arttırmayacaksın kardeşim. Arttırırsan bir bakarsın vatan haini olmuşsun, bir bakmışsın dış mihrakların piyonu. Allah üreticiye sabır versin ne diyeyim. Türkiye’de bir şeyler üretmek demek bu belirsizlik ve baskı ortamında büyük macera. Yanlış anlaşılmasın derdim üretici rahat bırakılsın da zam yapsın enflasyon iyice arttırılsın değil. Derdim enflasyona karşı çözüm metodu. Daha doğrusu çözüm yolu bulamayan siyasi iradenin günü kurtarmaya yönelik çabaları. İşsizlik sorunu da geçmiş dönemde “herkes bir işçi alsa yüzde şu kadar işsizlik azalır” diye çözülmeye kalkılmadı mı? Yazık.
Dönelim grafiğimize. Peki 2018 Eylül ayından sonra ne oldu da bir yıl sonra 2019 Ekim ayında üretici fiyat endeksinin son 12 aylık artışı %46,15’ten %1,7’ye; tüketici fiyat endeksinin son 12 aylık artışı da %24,52’den %8,55’e düştü. Bu sorunun cevabını bulmak istiyorsanız “128 milyar dolar nerede?” yazımı bir kez daha okumalısınız. Başlık her ne kadar 128 milyar dolar olsa da Merkez Bankası rezervlerindeki azalma 89 milyar dolardı hatırlarsanız. İşte bu paranın piyasaya, piyasa koşullarından ilgisiz fiyat ve oranlarda boca edilerek günün kurtarılmaya çalışılması sonucu o dönem enflasyonu, faizi ve piyasaları geçici süre ile sakinleştirdik, ehlileştirdik ve daha bir sürü şey.
Şimdi tekrar günümüze gelelim. Merkez Bankası rezervi -56 milyar dolar. Yani bırakın yangına su getirmeyi, suyu getirecek hortum yok. Merkez Bankasından bu saatten sonra medet umuyorsan önce hortum alacaksın sonra su bulacaksın oraya koyacaksın da yangın olduğunda kullanacaksın. Vay anam vay! Yandı gülüm keten helvam.
Yaranın merhemi yapısal reformları yıllardır yapmadın; hatta ailenin medarı iftiharı, akıl küpü bakan bu yapısal reformlarla aklı sıra dalgasını geçti, Merkez Bankası rezervini yanlış ekonomik politikalarla çarçur edip orayı bile borçlu hale getirdin. Şimdi ne yapacaksın? İki seçenek kaldı ya “sen enflasyonda istenilen rakamlara gidemiyorsan, rakamlar sana gelecek; TÜİK çalışacak, iktidar övünecek” ya da aç oradan bir cami daha yaa.. Çamlıca, Ayasofya, Taksim.. Aç bi cami rahatla, neler olur bak hayatta!
2018 Eylül ayına geri dönelim. ÜFE %46 artmış, TÜFE %24, politika faizi %24. %24 politika faizi demek şu demek; konut kredisi faiz oranlarının %2’nin üzerine çıkması, ülkenin gururu (!) betoncu şirketlerin ev satamayarak iflasa sürüklenmesi, borçla borç ödeyen firmaların artık mevcut faizle borç alamayacak kıvama gelmesi. Yani özet bilgi bu ülke artık %25 faizi fonlayacak durumda değil. O zaman ne yapıp edip enflasyonu çıkartmayacağız. Bu kalp atacak aga. Bu kalbi ne yapıp edip attırıcaz politikası başlasın.
Şöyle düşünün bir boks maçına çıktınız. Maçın başında yediğiniz sağlam bir yumruğa karşı mı daha dirençli olursunuz yoksa sağlı sollu hırpalandıktan sonra yediğiniz sağlam bir yumruğa karşı mı? Normaldeki cevap ne ise Türkiye’de yine tam tersi. 2018 yılında %22’lik ÜFE-TÜFE şokunu atlatmış üretici açıklanan rakamlara göre 2021 yılında bu defa %25’lik farka karşı direniyor. Ne dedik, bu kalp atacak aga! O TÜFE gerçekte ya da rakamda fark etmez, bu grafikte %20’yi aşmayacak, aşarsa faiz arttırmak zorunda kalırım, faizi arttırırsam piyasa çöker, faizi arttırmazsam da dolar alır başını gider. Kaç ucu varsa hepsi boklu değnek.
Yahu adam ne yapsın boşa koyuyor dolmuyor, doluya koyuyor almıyor diyorsanız, ekonomi ne bir günde kurtulur ne de bir günde batar. Yıllarca tüm kaynaklar daha yüksek katlı bina yapma yarışında harcanırken düşünecektin bunları ağustos böceği. Şimdi ringde köşeye sıkışmış dayak yiyorsan müsebbibi sensin.
Peki yılın ikinci yarısında ne bekliyor bizi biraz da buna bakalım. Yılın ikinci yarısının ilk günü, güne %15 elektrik, %12 konutta doğalgaz, %20 sanayide doğalgaz zammı ile uyandık. Enflasyon sepetindeki hiçbir ürüne zam gelmese sadece elektrik ve doğalgaza zam geldiği için ağırlıkları dikkate alındığında TÜFE’ye direkt etkisi artı %0,6 şeklinde. Elektrik ve doğalgaz üretimde kullanılan girdiler olduğu için dolaylı etkisi ile birlikte sadece elektrik ve doğalgaz zammının artı %1 olacağı öngörülüyor. %1’i cebimize koyduysak yolumuza devam edelim.
Gelelim şu baz etkisi meselesine. Ekonomi haberlerine yatkınlığınız varsa duymuşsunuzdur enflasyon baz etkisi ile bu ay yükseldi ya da düştü diye. Hemen anlatalım. Yıllık enflasyonu hesaplarken hep son 12 aylık enflasyon tabirini kullanıyoruz. Örneğin bu ay açıklanan Haziran verisine göre son 12 aylık enflasyon 2020 Temmuz ayından başlıyor, 2021 yılı Haziran ayı ile birlikte 12 aylık artışı ifade ediyor. Ağustos ayı başında temmuz ayı verileri ile açıklanacak ve son 12 aylık enflasyon için bu defa 2020 Ağustos ayından başlanarak 2021 Temmuz ayı ile birlikte 12 aylık artış dikkate alınacak. Yani gelecek ay, bu ay açıklanan enflasyona göre 2020 Temmuz ayı verisi devre dışı kalıp yerine 2021 Temmuz ayı verisi gelecek.
Baz etkisi tam bu noktada devreye giriyor. Son 12 aylık enflasyon oranınında, son 12 ay hesaplamasına dahil olacak son ay verisi, hesaplamadan çıkacak olan ayın verisinden düşükse son 12 ayın enflasyonu düşüyor. Tam tersi halinde de, tersi durum geçerli.
Grafikte aylık TÜFE artış oranları var. Son 1,5 yıla ait. Haziran verisine göre son 12 aylık enflasyon %17,53. Bunu oluşturan aylar Temmuz 2020-Haziran 2021 dönemi ayları. Gelecek ay açıklanacak enflasyonda %0,58 olan Temmuz 2020 verisi gidecek yerine Temmuz 2021 ayı artış oranı eklenecek. Yani artış %0,58’in üzerinde gelirse son 12 ayın enflasyonu olan %17,53 daha da yükselecek, artış %0,58’in altında gelirse son 12 aylık enflasyon %17,53’in altında seyredecek. Grafikte de görüldüğü üzere Temmuz 2020 enflasyonu son 12 ayın en dip seviyesinde gerçekleşmiş. Gelecek ay elveda diyor son 12 ay verisine. Yerine gelecek Temmuz 2021 verisi daha şimdiden sadece elektrik ve doğalgaz zammı ile %1’i cebine koydu demiştik. Son 6 ayın aylık enflasyon artışı zaten yaklaşık %1,5. Koy üzerine elektrik ve doğalgaz zammını. Tahmini aylık artış %2,5 hadi TÜİK üzerine düşeni yaptı diyelim manikür-pedikürün ardından aylık artış %2 geldi. %0,58 Temmuz 2020 verisi çıktı yerine %2 Temmuz 2021 verisi girdiği an son 12 ayın enflasyonu %19,18!
Durur mu canavar dersiniz? Bir bakın bakalım Temmuz 2020’den sonra son 12 ay hesaplamasından çıkacak Ağustos 2020 ve Eylül 2020 ayı aylık artış oranlarına. %0,86 ve %0,97. Son 12 aylık artış oranlarının dip seviyeleri. Bu aylar son 12 aydan çıktıkça yerlerine ortalama %1,5’lu artışlar doldurduğunda Ekim 2021’in başında açıklanacak olan son 12 aylık enflasyon verisi %20,5!
Görüldüğü üzere baz etkisi ile Kasım 2021’e kadar kimse enflasyonda aşağı yönlü bir kırılım hayal etmesin. Peki enflasyon %17’den 2-3 ay içinde %19-20’lere çıkarken faiz ne olacak? Güncel politika faizi %19.
Kamu bankasında görev yaparken siyasi kredilerin merkezindeki kilit isim olan, doktora tezi intihal (sağdan soldan araklama) şüphesi ile incelemede olan, köşe yazarlığı döneminde yüksek faize savaş açan, Merkez Bankası başkanı olduktan sonra ise kimse endişe etmesin politika faizi enflasyonun üzerinde kalmaya devam edecek diyen, oturduğu koltuk itibarıyla Başkanlık sisteminin yeni “Mazlum”u ne yapacak dersiniz? Enflasyon %17 iken, %19 olan politika faizini, enflasyon %20 olduğunda 300 baz puan arttırıp %22 yapabilir mi?
Bu sene doların zirve yaptığı gün 01.06.2021 ve kur 8,88. Ne olmuş da bu seviyeye gelmiş. Başkan Erdoğan TRT’de ekranlarda ve beyanı şu şekilde, “Ben yine aynı iddianın peşindeyim. Hatta bugün de MB Başkanımızla görüştüm. Yani bizim bir defa faizleri düşürmemiz şart; onun için de yani temmuz-ağustos, buraları bulacağız ki faiz düşmeye başlasın” Başkanlık makamı bırakın faiz arttırımını Temmuz-Ağustos toplantılarında faiz indirimi bekliyor. Sıkıysa arttır bakalım.
Velev ki bağımsız bir Merkez Bankamız var ve faizleri arttırdı diyelim. O zaman ne olacak? Faizlerin %20’yi aşması senaryosunu 2018’de yaşadık zaten. Bitkisel hayata giren bir piyasa ve borçla bile borcunu döndüremeyen üretici. O üretici ki zaten şu an neredeyse yarı yarıya artan maliyetlerini dahi fiyatlara yansıtamayan zaten fiilen batmış, battığını kabullenmek istemiyor, direniyor. Pandemi sebebiyle ödemesiz dönem kredilerle ayakta tutulan, kredilerin takibe atılma süresinin 90 günden 180 güne çıkarılması ile iflası yalnızca ötelenen firmalar, yılın ikinci yarısı bu yüksek faiz ile baş başa kalırsa harç bitti, yapı paydos.
Peki firmalar batmasın, ekonomide çarklar dönsün, o yüzden de faizler artmasın diyelim. Peki o zaman da artık kimsenin pek de itibar etmediği TÜİK rakamlarına göre dahi %20 enflasyon mevcutken kim parasını bankaya %19’dan faize yatıracak? Hissedilen enflasyon %30-40, açıklanan %20, paranı bankaya koydun diye sana verilen %19. Yerli mevduat sahiplerinin dolara kaçışında da bu durum ana etken. Kimse enflasyona inanmıyor ve mevduat faizine parasını yatırdığında bir sonraki yıl fakirleşeceğini biliyor.
Peki yabancı yatırımcı için durum aynı mı? Yabancı yatırımcı enflasyonla ilgilenmez, bu ülkede yaşamadığı için bu ülkedeki fiyat artışlarının ona bir etkisi olmaz, parasına bakar. Avrupa ve Amerika’da faiz sıfırken; Kongo Cumhuriyetinde, Orta Afrika Cumhuriyeti’nde ve Kamerun’da %3,25 iken bizde %19 olan faiz, sıfır faiz dünyasında yabancı için cennet demek. Fakat bu noktada yabancının huzurunu bozan iki şey var. Birincisi ülkenin her gece nasıl bir sabaha uyanacağını bilmeden uykuya dalması ve bütün kararların tek bir ağızdan ve şahsi inisiyatif ile alınması. Yabancı bizim kadar gözü kara değil ki “ölüm ölüm dediğin nedir ki gülüm ben senin için yaşamayı göze aldım” desin. Kaçar gider. Bunlar parama el koyacak en iyisi paramı daha düşük faiz alsam da ekonomik olarak daha güvenli ülkeler olan Kongo’ya, Kamerun’a, Orta Afrika Cumhuriyeti’ne götüreyim der.
Yabancının huzurunu bozan bir diğer şey ise dövizin artışı yani Türk Lirasının değer kaybedişi. Çünkü geldi dövizini bozdurdu, parasını Türk Lirasına yatırdı. Tam faizi hak edip parasını tekrar dolara çevirip ülkesine dönecek, bir bakıyor ki getirdiği dolarla aldığı TL’nin üzerine %19 faiz alsa da çıkarken elindeki TL ile başta getirdiği doları alamama riski var. Böyle bir durumu hissederse yine kaçıp gidiyor bizim ürkek güvercin. İşte bu noktada yerli yatırımcının tavrı önemli. Yerli yatırımcı enflasyondan daha düşük mevduat faizine parasını yatırmayacağı için bu defa parasını faizden çekip dövize yatırınca dolar yükseliyor, dolar yükseldikçe ürken yabancı yatırımcı piyasadan kaçıyor kaçarken de yurt dışında TL harcayacak değil ya TL bozdurup kendi parasını alıyor. Yani döviz kuruna bir darbe de o vuruyor.
Bu senaryo ile 3 yıl önce 3’lü rakamlarda olan dolar bugün 8’li rakamlara geldi. Bu daha “128 milyar dolar görünümlü” 89 milyar doların piyasaya boca edilmesi sayesinde doların yavaşlatılmış hali, bundan sonra elde silah da kalmadı. Faizler arttırılmazsa dolardaki kur senaryosunu her okuyan kendine göre karalasın. Sağa sola boşa kurşun sıkıp cephaneyi boşaltarak 3 yılda 2,5 kat arttırmayı başardığımız doları 2023 seçimlerine kadar nerelere çıkartırız? Hayal gücünüzün götürdüğü yere gidin işte.
Eğer yazıyı beğendiyseniz;
Yeni yazılardan haberdar olabilmek için siteye ücretsiz üye olabilir ya da sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz,
Yazılardan daha fazla kişinin haberdar olmasını isterseniz de, yazıyı aşağıdaki logolar vasıtasıyla whatsapp/telegram gruplarında ve sosyal medya uygulamalarında paylaşabilirsiniz.
Her zaman farkında kalabilmek ümidiyle.
Comments