İlk yazıda enflasyon nedir, ne değildir, nasıl hesaplanır deyip açıklanan rakamlara bir göz atmıştık. Bu hafta da enflasyon rakamlarının TÜİK dışında hangi kurumlar tarafından açıklandığına, TÜİK varken kurumların neden böyle bir işe kalkışma ihtiyacı hissettiğine ve TÜİK’de neler var neler yok ona bakacağız.
Uzun yıllardır enflasyonu hesaplayan kurumlardan biri de İTO. Nam-ı değer İstanbul Ticaret Odası. İTO’nun enflasyonu tabi tüm Türkiye’yi kapsamıyor. Ama ticaretin kalbinin attığı yer olan İstanbul fiyatlarını yansıttığı için önemli bir gösterge. Bir de şöyle bir husus var. İTO ilgili aya ait verilerini ertesi ayın ilk günü açıklıyor. Yani TÜİK ayın 3’ünde açıklarken onlar ayın 1’inde açıklıyor. Ayın son günü gelen bir fiyat artışını nasıl hesaplamalara dahil ediyor da ertesi ayın ilk günü ilan ediyor derseniz, başarı onların. Onlara sormak lazım.
Verileri açıkladıkları günlerin farklılığı bir yana, genelde İTO verileri ile TÜİK verileri birbirleri ile öpüşüp koklaşan rakamlar. O yüzden ayın üçüncü günü TÜİK tarafından enflasyon açıklanana kadar ayın ilk günü açıklanan İTO rakamları bize rehberlik ediyor.
Rakamlar birbiri ile samimi dedik ama ne kadar sarmaş dolaş bir de grafik üzerinde görelim. Grafikte gördüğünüz rakamlar TÜİK ve İTO’nun her ay açıklamış olduğu son 12 ay enflasyon rakamları.
Sadece Temmuz 2020’de fark %1’in üzerine çıkarak %1,65 olmuş. Onun dışında inişler, çıkışlar birbirine benzer. İTO ayın birinde ne açıkladıysa TÜİK ayın üçünde arkasından gelmiş.
İTO’nun açıkladığı rakamların derinliklerine inmeye çalıştığımızda ne yazık ki kaç adet ürün çeşidinden faydalanarak bu rakamlara ulaşıldığı ve her bir ürünün yüzdelik ağırlığının ilan edilmemiş olduğunu görüyoruz. İTO rakamlarında ürünler yok ama ürün gruplarına göre fiyat artışları mevcut. Buradaki rakamları TÜİK ile karşılaştırmaya çalıştığımızda ise şöyle bir sorun çıkıyor. Ürün grupları TÜİK ile birebir değil.
Buradan şunu anlıyoruz. İTO’nun enflasyon rakamlarını hesaplarken amacı TÜİK’e alternatif olmak değil. Kendi kıstaslarına göre ve TÜİK’e göre daha kapalı kapılar ardında bir hesaplama. Ayrıca İTO’nun enflasyon sepetindeki ürünler TÜİK’inki gibi her yıl tüketim alışkanlıklarına göre güncellenmiyor. En son sepet güncellemesi 1995 yılında yapılmış. Buradan da anlıyoruz ki aslında İTO’nun enflasyon hesaplamalarında daha az ve modası geçmeyecek temel ürünler var. Ama her ne olursa olsun 27 yıl öncesinin tüketim alışkanlıklarına göre belirlenmiş bir sepetin verisi ne kadar sağlıklı olur orası soru işareti.
Şimdi gelelim TÜİK’in dükkanının karşısına dükkan açanlara. İlk sırada TÜRK-İŞ var. Öncelikle TÜRK-İŞ’i tebrik etmek lazım. İki verisi var ki gerçekten piyasada ağırlığı olan rakamlar. Biri açlık sınırı, diğeri yoksulluk sınırı. TÜRK-İŞ bu rakamları açıkladığında mutlaka ana haber bültenlerinden haberiniz olur. Tabi hala haberleri izleyebilen insanlardansanız. Asgari ücret zamlarında sendikalar, çalışanlar hep açlık sınırına gönderme yaparlar. Memlekette herhangi bir yerde yetersiz yapılan maaş zammından sonra da yoksulluk sınırından ne kadar uzaklaşıldığı ve yaşanan fiyat artışından sonra nasıl fakirleşildiğinden dem vurulur. Lafın kısası TÜRK-İŞ bu konuda başarılı.
Şimdi gelelim TÜRK-İŞ’in her ay açıkladığı açlık sınırı verilerinde yaşanan yıllık artışlar ile bu verinin TÜİK’in rakamlarındaki karşılığı olan gıda fiyat endeksi rakamlarının karşılaştırmasına.
Son 14 aylık veriye bakıldığında sadece iki ay boyunca TÜİK’in artış oranı TÜRK-İŞ’in artış oranının üzerine çıkmış. Artış oranlarının seyirlerine bakıldığında ise birbirine paralel hareket ettiği söylenemez. Hatta 2020 Ocak ayında fark %6,89’a kadar çıkmış. Ama ikisi için de ortak olan durum şu ki; az ya da çok, 2020 yılı başına göre artış oranlarının kendisinin de artış gösterdiği.
Karşılaştırması pek sık görülmese de, gelin bir de TÜRK-İŞ’in açıkladığı yoksulluk sınırı ile TÜİK’in temel enflasyon verisi olan TÜFE rakamını karşılaştıralım.
TÜRK-İŞ’in açıkladığı açlık sınırındaki artış ile TÜİK’in gıda enflasyonunu piyasada karşılaştırılan iki veri fakat yoksulluk sınırındaki artış ile TÜFE rakamlarının karşılaştırılması pek de rastlanılan bir müsabaka değil. Ama ilginçtir ki; açlık sınırındaki artış ile gıda enflasyonu arasında olmayan korelasyon, yoksulluk sınırındaki artış ile TÜFE rakamları arasında mevcut. Yani biri arttığında diğeri de artıyor genellikle, düştüğünde de benzer.
Buna karşın rakamlar arasındaki uçurum burada daha da göze çarpıyor. 2020 Ekim ayında açıklanan yıllık TÜFE artışı 11,89. Buna karşılık aynı dönemde açıklanan yoksulluk sınırının bir önceki yıla göre artış oranı %20,6. Yani tam %8,71’lik bir sapma söz konusu. Çok ciddi bir fark.
İTO ile başladık, TÜRK-İŞ ile devam ettik. Rakamlar arasındaki marj açılıyor. Biraz daha vitesi arttıralım isterseniz. TÜİK’in rakamlarının sorgulanışının tavan yaptığı dönemde enflasyon hesaplamasında kendini gösteren yeni bir oluşum var. O da ENAG. Yani Enflasyon Araştırma Grubu.
İnternet sitesindeki bilgilere göre bağımsız bir oluşum. Ekip profesörlerden, doktora mezunlarından ve doktora öğrencilerinden oluşuyor genelde. Akademik bir ortam var yani. Web sitelerinde şu an sadece 2021 Ocak ve Şubat enflasyon verileri mevcut. Oysa twitter hesabına baktığınızda 2020 Eylül ayından bu yana aylık enflasyon verilerini paylaşıyorlar. Bu açıdan bakarsak web siteleri zayıf. Sadece aylık enflasyonu ilan ediyorlar ama ürün bazlı fiyat değişimlerine ulaşamıyorsunuz. Çalışmaları henüz bir yılı tamamlamadığı için yıllık enflasyon verisi vermiyorlar.
ENAG’ın internet sitesinde hesaplamaya ilişkin şu şekilde bir bilgi var.
“Enflasyon sepetimizde, TÜİK sepetindeki 418 maddenin 339 adedi vardır. Bu toplam madde oranının %81’i, madde ağırlığının ise %80’nine eşittir. Geriye kalan 79 maddede ise enflasyonu etkileyen davranışın kesikli olması ya da denetimli ürünlerin yoğunluğu oluşturması nedeniyle kapsam dışına alınmıştır. Öte yandan, TÜİK enflasyon oranı ile de birebir karşılaştırma yapabilmek amacıyla, kalan bu 79 ürünün aylık fiyat değişimi, olduğu gibi TÜİK’ten alınarak ağırlıklı bir enflasyon oranı olarak sunulmaktadır.”
Yani kısaca diyorlar ki, biz enflasyon hesaplarken Amerika’yı yeniden keşfetmeye kalkışmıyoruz. TÜİK’in seçtiği ürünleri dikkate alıyoruz. Hatta sepetin %20’sini değerlemeye katmak bizce yanlış o yüzden hesaplamıyoruz ama rakamlarda sapma olmasın diye sepetin %20’sini direkt TÜİK hesaplamalarından alıyoruz diyorlar.
Bu, şu demek aslında; eğer benim rakamlarımla TÜİK rakamları arasında bir fark oluşursa bunun kaynağı yöntemimizin farklılığı değil ikimizden birinin verilerinin doğru olmaması. Abilerin çıkış noktası TÜİK’in güvenilirliğini sorgulamak yani. Abiler diyorum çünkü ekipte bir tane bile kadın üye yok.
ENAG’ın açıklamış olduğu 2020 Eylül ile 2021 Şubat ayı arasındaki altı aylık veri ile TÜİK’in rakamlarını karşılaştıralım, bakalım neler göreceğiz.
Rakamlara baktığınızda birinin verilerinin Anya’da, diğerinin ise Konya’da vals yaptığını görebiliyoruz. Hangisi doğru bilinmez ama çok tuhaf bir şekilde neredeyse negatif korelasyon var. Yani biri çıkarken diğeri düşmüş, diğeri düşerken öbürü artmış. Oysa iki taraf da aynı ürünlerin fiyatlarının takip edildiğini ifade ediyor. Grafikteki en net durum ENAG’ın rakamlarının TÜİK rakamlarını oran olarak ezip geçmiş olması. Aylık verileri kümüle değerlendirerek daha anlamlı hale getirelim isterseniz. TÜİK’in son altı aylık enflasyon verisi %9,59 iken, ENAG’a göre altı aylık enflasyon tam %20,16!
Şimdi hangisi gerçek? Birisinde ciddi sıkıntılar var. ENAG’ın çıkış noktası enflasyon doğru hesaplanmıyor ve ben aynı ürünü aynı usulle gerçek rakamlarla hesapladığımda enflasyon bu çıkıyor. İddia bu ama dayanak çok zayıf. ENAG her ay sadece şunları açıklıyor; aylık enflasyon bu, ürün gruplarına göre de artışlar bu şekilde oldu. Ürün bazlı bir bilgi ise yok. Yani gıda fiyatları şu kadar arttı diyor ama elmanın fiyatı şu kadar arttı yok. ENAG diyor ki; enflasyon TÜİK’in açıkladığı değil, benim hesapladığım. Ürünler, hesaplama yöntemi hepsi aynı sadece ben doğru rakamları kullanıyorum ve rakam bu. İyi de dayanağın olan rakamlar nerede? Cevap yok. Manşet güzel ama haber metni yok.
Ama gerçek şu ki, ENAG bu haliyle bile ilgi görmeye başladı. TÜİK rakamlarına inanmadığı anlaşılan Mağfi Eğilmez, Emin Çapa gibi isimler açıklandığı gün ENAG’ın rakamlarını duyurmaya çalışıyorlar. Peki ne oldu da bütün veri setlerini ilan eden köklü kuruluş TÜİK’e değil de altı ay önce kurulan ve sadece aylık enflasyon şudur diye ilan eden bir oluşuma inanmaya başladı insanlar?
Son yıllarda TÜİK, haber bültenlerinde enflasyonun ilanı dışında başka bir konu ile daha gündeme geliyor. O da gömlek değiştirir gibi başkan değiştirmesi. Son beş yılda beş kez başkan değiştirdi TÜİK ve beş yılın ardından ilk kez asaleten bir başkan atandı. Aşağıda son beş TÜİK başkanının göreve gelme ve görevde kalma sürelerini görebilirsiniz.
Her ne kadar asaleten de atansa kendisinden önce atanan başkanların görev süreleri dikkate alındığında, yeni başkanın kurum adına nasıl uzun vadeli plan ve projeler geliştirebileceği merak konusu. Kendisinden önceki başkan sadece 14 gün oturdu koltukta.
1926’da Merkezi İstatistik Dairesi olarak kurulmuş TÜİK. Öncesi de var mı o da var. Tarihi, Osmanlı Döneminde 1891’de kurulan Merkezi İstatistik Encümenliğine dayanıyor.
İnsan düşünmeden edemiyor. Tarihi 130 yıla dayanan 95 yıllık kuruma neden beş yıl boyunca asaleten atama yapılmaz. Madem beş yılın sonunda Sait Erdal Dinçer asaleten atanacaktı, neden Ahmet Kürşad Dosdoğru 14 gün için göreve getirildi. Muhammed Cahit Şirin’in 14 gün daha koltukta oturmasında ne sakınca olabilirdi? Neden apar topar görevden alındı. Heralde bu absürd sürecin tek faydası 14 gün görevde kalsa da Ahmet Kürşad Dosdoğru’nun CV’sine TÜİK Başkanlığını yazdırmış olmasıdır.
Görevden alınma konusunda tek mağdur da TÜİK başkanları değil. 9 Haziran 2020 tarihinde Cumhurbaşkanı kararı ile 26 bölge müdürünün 10’u görevden alındı. Şu az önce bahsettiğimiz asaleten atama yapılana kadar 14 gün daha koltukta oturmasında dahi sakınca görülen Muhammed Cahit Şirin’in göreve gelişinin 17. gününde mevcut bölge müdürlerinin neredeyse yarısını görevden aldırıp kendi ekibini kurdurabilmesi ilginç. Kendisi zaten 2018 yılında TÜİK’e girmiş, 2020 yılında da başkan olmuştu. Ha işinize yarar mı bilmem ama şu bilgiyi de vereyim. Eşi, Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Eşi Emine Erdoğan’ın özel kalem müdürüydü.
Bayağı uzattık. Gelelim sonuca. Merkez Bankası ve TÜİK gibi kurumlar köklü, saygın ve itibarlı kurumlar. Yani en azından öyle olmalılar. Kararlarını ve tespitlerini özerk bir şekilde, kimsenin etkisi altında kalmadan almalılar. Siz her ne kadar bu kurumların aldıkları kararların ve açıkladıkları rakamların siyasi baskıdan uzak olduğunu belirtseniz de, açıklanan rakamların dayanaklarını şeffaf bir şekilde yayınlasanız da son bir yılda üç kere bu kurumun başkanını değiştirirseniz, gece yarısı çıkan bir kararname ile 26 bölge müdürünün 10’unu görevden alırsanız, bunca yıllık kurumların itibarını kendi elinizle bitirirsiniz. Daha sonra üniversite hocalarının bile bir araya gelip güvenilirliği sorgulanan enflasyon rakamlarının tespiti için alternatif TÜİK olma çabalarına kızamazsınız.
Ha geçelim karşı tarafa. Eğer siz de kamu otoritesinin ilan ettiği rakamlar yanlıştır, yanıltıcıdır, milyonlarca kişi maaşlarını bu rakamlara göre alıyor yazıktır günahtır diyorsanız; yapmanız gereken TÜİK’in rakamlarından daha şeffaf olmak. ENAG, akademisyenlerden kurulu fakat verileri o bilimsel şeffaflıktan uzak. Eğer TÜİK’in itibarını al aşağı etmek istiyorlarsa, TÜİK’in açıkladığı veri setinin birebir aynısını kendi rakamları ile açıklamalı. Hatta halkta da bir karşılık bulmak istiyorsa, “kardeşim TÜİK diyor ki domates şu kadar artmış ama domates bu ay bu kadar arttı, işte bu da şu marketten alınma geçen ay domates fiyatı fişi, bu da bu ayki fiş! Aradaki artış da benim verdiğim rakam TÜİK’inki değil” demeli. Yani durum biraz al birini vur ötekine.
Yazıyı dün sabah saatlerinde görevden alınan ve vadesi 4 ay 13 günde son bulan eski Merkez Bankası Başkanı Naci Ağbal’ın nasıl günler yaşadığımızı gelecekte insanların anlaması için sık sık anılacak ve tarihe altın harflerle yazılacak şu sözleri ile bitireyim.
“Sayın Cumhurbaşkanımıza Merkez Bankası Başkanlığı dahil bugüne kadar uygun görerek atadığı tüm görevlerden dolayı teşekkür ederim. Bugün itibariyle görevden alınmam nedeniyle de şükranlarımı arz ediyorum. Rabbim hepimizin hakkında hayırlısını nasip eylesin.”
Eğer yazıyı beğendiyseniz;
Yeni yazılardan haberdar olabilmek için siteye ücretsiz üye olabilir ya da sosyal medya hesaplarını takip edebilirsiniz,
Yazılardan daha fazla kişinin haberdar olmasını isterseniz de, yazıyı aşağıdaki logolar vasıtasıyla whatsapp/telegram gruplarında ve sosyal medya uygulamalarında paylaşabilirsiniz.
Her zaman farkında kalabilmek ümidiyle..
Commenti