Kim derdi ki iki kutba ayrılmış ülkenin 20 yıldır kaybeden yarısı için umut denilen şey, en umutsuz ve isteksiz şekilde sandığa gittikleri seçimin ardından doğacak? Neresine baksak farklı bir ders çıkaracağımız bir seçimi geride bıraktık. Öncesi, sonrası; kazananları ve kaybedenleri ile yerel seçimlerin perde arkasına hoş geldiniz.
Öncelikle sandığa giden herkesin hakkını vermek gerek. Avrupa’da seçimlere katılım ortalaması %60 iken, Türkiye’de seçmenlerin belki de en umursamadığı seçimde bile katılım oranı en fazla %78’e düştü. Bu da seçmenin sandığa nasıl sahip çıktığını gösteriyor. Tabi bunda toplumun kendini ifade etme yolu olarak elinde sadece oy verme hakkının kalmasının da etkisi büyük. Gösteri ve yürüyüş yapmanın yasada değil ama uygulamada yasak olduğu, iktidarı toplumu harekete geçirecek nitelikte eleştirmenin ise tutuklulukla son bulduğu, sivil toplum örgütlerinin etliye sütlüye dokunmadığı bir coğrafyada oy vermek neredeyse “ben daha ölmedim, buradayım” mesajı ile eşdeğer oldu ne yazık ki.
Seçimin kazananlarına ve kaybedenlerine geçmeden önce, ne oldu da 9 ayda tablo böylesine değişti onu anlamak gerek. 2023’te yaşanan seçim; muhalefetin arkasına büyük bir rüzgâr aldığı ama liderinin artık neredeyse ancak kasten diye nitelendirilebilecek şekilde kaybetmek için elinden gelen her şeyi yaparak kaybettiği, iktidarın ise iktidara geldiğinden beri en zayıf haliyle girdiği ama koltuğunu korumak için ülkenin tüm mali kaynaklarını, seçmenlere dağıtarak sömürdüğü bir seçim olmuştu. Demokratik ülkelerde bir kişi ülkeyi en fazla 10 yıl yönetebilirken, Türkiye aynı kişiye 25. yılın yetkisini veriyordu. Bu da dünyanın diğer yerlerinde olduğu gibi bu kadar uzun süre iktidarda kalmış birinin artık seçimle gitmeyeceği kaygısına neden olmuştu. Bu seçim öncelikle hangi parti kazanmış olursa olsun, toplum üzerindeki bu korkunun bertaraf edilmesi açısından kritik bir dönemeç olarak tarih sayfalarında yerini şimdiden aldı.
Bir önceki seçimin ardından geçen 9 aylık süreçte iki şey değişti. Birincisi Ak Parti’nin ekonomi politikası, ikincisi ise CHP’nin lideri. Öncelikle iktidarın ekonomi politikalarından bahsedelim. Erdoğan’ın kendi iktisat teorilerine göre yönetip kendi eliyle çökerttiği ekonomik sistemin faturası aslında geçen yılki seçimde kesilecekti. Fakat Erdoğan bir dönem daha seçilebilmek adına bol keseden hazinenin tüm imkanlarını kullanmaktan çekinmedi. EYT’den tutun, öğrenci kredilerindeki faizin silinmesine, vergi cezalarının affedilmesinden, enflasyon %100’ün üzerindeyken bedavadan biraz pahalıya verdiği kredilerle piyasayı paraya boğmaya kadar her şeyi yaptı ve bir 5 yıl daha mührü aldı. Bedeli pahalıydı ama ödemeyi Erdoğan değil toplum yapacaktı nasılsa. Erdoğan’ın iktisat teorileri çöküp ortadaki enkazı kaldırması için Mehmet Şimşek göreve çağırılınca ise tam yetkili ekonomi bakanı ipleri eline aldı. Şimdilerde tüketimi kısıp fiyat dengesini sağlamak için kredi kartlarının taksit yapmasına bile tahammülü olmayan Şimşek, elbette ki 2023 seçimlerinden önce Erdoğan’ın kendisinin bile vatana ihanet olarak tanımladığı seçim ekonomisinin 2024 yılında uygulanmasına izin vermedi. Nihayetinde ise bıldır yenilen hurmaların etkileri bu yerel seçimde iktidarın iliklerine kadar işledi.
Asgari ücreti devlet belirleyip işveren ödüyordu, o yüzden orada artış yapmak çok da büyük mesele değildi fakat emekli maaşlarını devlet ödüyordu ve artık bütçenin verilecek bir emekli maaşı zammına daha dayanacak gücü kalmamıştı. Aynı zamanda emekliler de Ak Parti’nin kalesi gibiydi. Belli bir yaşın üzerindekiler için Erdoğan liderden çok bir ilah muamelesi görürken, belki de bu sınır tanımaz bağlılığa güvenmişti Erdoğan. Yerel seçimler ise tam bir yüzleşmeye döndü. Süleyman Demirel’in “Boş tencerenin yıkamayacağı iktidar yoktur” sözü hayat buldu ve tam anlamıyla emekliler iktidara muhtıra verdi. Ak Parti ya seçimi kaybedecekti ya da bu seçimi kazanmak uğruna emeklilere popülist bir zam verip hem Mehmet Şimşek’i hem de bir süredir sağlamaya çalıştığı ekonomik istikrarı kaybedecekti. Erdoğan’ın tercihi, partisi ve kendisi için olumsuz oldu ama ülke için kesinlikle doğru olan yapıldı.
Bir önceki seçime ilişkin değişen bir diğer husus da CHP’nin lideri demiştik. 2023 Cumhurbaşkanlığı seçiminde Kılıçdaroğlu’nun seçime gireceğinin kesinleşmesinin ardından, bu saatten sonra seçimi kaybederse ancak seçim gecesi kafasına kurşun sıkıp intihar ederse bir ihtimal iyi hatırlanacağını düşünmüştüm. Ancak böyle bir durumda; “adam adalet için kilometrelerce yol yürüdü, Erdoğan’ın onu aşağılamalarına karşı siyaset mücadelesi verdi, şehit cenazesinde linç edilmeye bile kalktı, kendi çapında başörtüsü açılımı dahi yaptı sonunda bu düzeni bitirebileceğini düşünüp seçime kendi girdi ama kaybedince utancından intihar etti, Allah rahmet eylesin” denebilirdi ama Kılıçdaroğlu bırakın intihar etmeyi, istifa etmeyi; seçimi ikinci tura taşıdı diye kendini başarılı saydı, bir de kurultayda partim beni istiyor diyerek yeniden genel başkanlığa aday oldu, yetmedi üzerine kurultayda ilk turda daha az oy almasına rağmen hala çekilmeyip ikinci tura katıldı. İşte CHP böyle birinden ve böyle bir zihniyetten kurtuldu. Hal böyle olunca da kendisini dibe çeken, ayaklarına bağlanmış taşı çözen CHP sonunda yüzeye çıkmayı başardı.
40 yaşına gelmiş ve mevcut iktidara muhalif bir seçmen ilk kez oy verdiği bir seçimde seçimin tam anlamıyla kazananı oldu. Bu bakımdan birçok insan için 2024 Yerel Seçimleri yıllar sonra bile dönüp baktığında unutulmaz bir zafer ve dönüm noktası olarak hatırlanacak. İşte bu noktada, bu seçimin lider partisinin başındaki lidere bir paragraf ayırıp hakkını teslim etmek gerek.
CHP’nin başına geçtiğinde sönük bir lider görüntüsü çizen ve birçok kişiye göre emanetçi olarak nitelenen Özgür Özel az laf çok iş mottosuna uygun bir şekilde, ortalarda pek de görünmediği dönemlerde doğru kişileri doğru yerden aday göstermekle meşgulmüş meğerse. Bu sayede de Hatay dışındaki bütün seçim bölgelerinde gösterdiği doğru adaylar ile CHP’nin %26’lık cam tavanını tuzla buz ettiğini söyleyebiliriz. Örnek vermek gerekirse Adıyaman’da il genel meclisinde CHP oyları %26 iken belediye başkanlığında CHP’li aday seçimi %49 ile kazanıyorsa, aynı şekilde Afyon’da CHP oyları %25 iken CHP adayı %50 ile kazanıyorsa, Giresun’da CHP %29 iken adayı %54 ile kazanıyorsa o zaman bu illerde ve buna benzer birçok seçim bölgesinde doğru adaylar ile seçime giren partinin genel başkanını da takdir etmek gerek.
Seçimin bir diğer kazananı olarak da Yeniden Refah Partisi’ni gösterebiliriz. Yeniden Refah Partisi’nin bu seçimdeki başarısı, geçen yılki ve bu seneki seçimlerde aldığı pozisyonlar hepsi birer ders niteliğinde. Kendi seçmenini ve sana oy verebilecek potansiyel seçmeni iyi tanıyınca nelerin başarılabileceğini Yeniden Refah Partisi herkese gösterdi. Öncelikle seçmenlerinin Erdoğan’a karşı Kılıçdaroğlu’na oy vermeyeceklerini bildikleri için Cumhurbaşkanlığı seçimlerinde millet ittifakına katılmadılar. Ardından ise muhafazakâr çevrede Ak Parti’ye alternatif bir parti arayışı sürerken de yerel seçimlerde Ak Parti ile ittifak yapmak yerine bütün şehirlerde kendi adayları ile seçime girdiler. İyi Parti’ye kendi seçmeninin sorduğu “9 ay önce aday olsunlar diye öne sürdüğün adamları, şimdi kendin bokluyorsun, ne ayaksın sen?” sorusu, benzer şekilde 9 ay önceki seçime göre tezat bir pozisyon alan Yeniden Refah Partisi’ne sorulmadı. Çünkü seçmeni hangi tarafta olmasını istiyorsa orada olan ayakları her iki seçimde de yere sağlam basan bir parti vardı. Bu da onlara Saadet’i, Deva’yı, Gelecek’i tarihin tozlu sayfalarına gömüp İyi Parti’ye de siyaset nasıl yapılır dersi verdirtti. Erdoğan’ın saltanatına son verecek formülün, Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden önce yazdığım ve bu yazının sonunda ilgili diğer yazılar başlığı altında görebileceğiniz 19 Mart 2023 tarihli "Peki ya böyle İYİ mi?" adlı yazıda belirttiğim üzere sağda ve solda ayrı ayrı oluşturulacak güçlü bloklar olduğunu söylemiştim.
Peki seçim sonuçlarının ardından partilerin ve seçmenlerinin aldığı reaksiyonlara gelirsek; 22 yıldır süregelen mağlubiyet serisinin bozulduğu bu seçimin ardından muhalif seçmenin hiçbir taşkınlığa yer vermeden, gayet usturuplu bir şekilde sevindiğini söyleyebiliriz. Seçmenleri ile birlikte CHP’nin de bu zaferin ardından aldığı pozisyonun ve yaptığı açıklamaların gayet sağlıklı olduğu söylenebilir. Erken seçim çığırtkanlığı yapmadan, başarısını tüm toplumla paylaşarak seçim sonrasında da güzel bir sınav verdi CHP.
İktidar kanadına geçersek ise iktidar seçmeninde bu defa kaybetmenin üzüntüsü yerine mesajını vermiş olmanın gururu vardı diyebiliriz. Artık CHP gelirse şöyle kötü olur, böyle olur masallarının Ak Parti seçmeninde de çok fazla karşılığı kalmadığını görüyoruz. Seçmeni bu durumdayken Erdoğan yaptığı açıklamada mesajı aldık dedi ve aldığı ilk mağlubiyeti gayet olgun bir şekilde karşıladı. Buna karşın; seçimi kaybeden Ak Partili Belediye yöneticileri ise adeta seçimi neden kaybettiklerini gözler önüne serdi. Belediyenin makam aracının içini su ile doldurup teslim edeni mi ararsınız, seçimden sonra mazbatayı devredene kadar geçen sürede belediyenin arazisini satanı mı yoksa futbol takımına prim adı altında belediyenin kasasından usulsüz şekilde para aktaranı mı? 22 yıl önce bu ülke vatandaşları nasıl Ak Parti’yi yeni bir umut diyerek birinci yaptıysa, gerek ülkede gerekse de Ak Parti’nin kendi içerisinde yaşanan yozlaşma neticesinde de yine o birinciliği Ak Parti’den kendi eliyle geri aldı.
Kaybedenler listesine gelirsek; bu seçimde liste oldukça kabarık. Öncelikle girdiği bütün seçimleri birinci parti olarak tamamlayan bileği bükülmez Ak Parti ilk kez bir seçimde ikinci oldu. İkinci olmak çok büyük bir başarısızlık değil ama artık Ak Parti yenilmez değil. Bu seçimin Ak Parti açısından en büyük etkisi bu olacaktır. Her ne kadar yerel seçim başka genel seçim başka; bu seçimde halk adayları oyladı Erdoğan’ı değil dense de Ak Parti CHP’ye sadece başkanlık seçimlerinde değil il genel meclisi seçimlerinde de kaybetti. Bu sebeple çok net bir şekilde belirtmek gerek ki Erdoğan sırtı yere gelmez bir ilah değil artık.
Seçimin asıl kaybedeni ise kesinlikle İyi Parti. Meral Hanım bütün keskin dönemeçlerde partisini şarampole devirmeyi bir şekilde başarıyor. Yukarıda bahsettiğim ve yazının sonunda yer alan “Peki ya böyle İYİ mi?” adlı yazıda da ifade ettiğim üzere Meral Akşener haklı olduğu bütün mevzularda öyle yanlış hamleler yaptı ki kendi bacağına sıkarak ilerlemeye devam ediyor. Bu seçimde de Meral Hanım 9 ay önce haydi aslanlarım deyip Cumhurbaşkanı adayı olmaları için halkın önüne sürdüğü kişileri bu sefer de halkın önüne atmaya çalışınca halkın buna cevabı çok sert oldu.
Seçimin diğer kaybedenleri ise eski CHP’nin küçük muhafazakâr yancıları oldu. Saadet, Deva, Gelecek ve Demokrat Parti’nin oylarının toplamı %1,5’ta kaldı. Oyu %2’yi bulmayan bu partilere bundan 9 ay önce yapılan seçimde 38 milletvekili kaptıran CHP’den, seçimlere tek başına girip seçimin birincisi olan CHP’ye. Erdoğan’ın tabiriyle: “Nereden nereye!”
Bu seçim gösterdi ki CHP’nin ittifak kurmaya pek de ihtiyacı yokmuş. Türk solunun kalburüstündeki tek temsilcisi olan CHP sol seçmeni bir arada tutup toplumun tamamında karşılığı olan adaylar ile sahaya çıktığında gayet de başarılı olabiliyormuş. Aksine CHP’yi geçmek için Ak Parti ile MHP’nin ittifak yapması şartmış. Öyle İzmir’i, Kadıköy’ü Beşiktaş’ı almak için falan değil ha! CHP’nin %30 oy aldığı, MHP’nin %29’da, Ak Parti’nin %28’de kaldığı Kütahya’da; CHP’nin %43 oy aldığı, Ak Parti’nin %29’da, MHP’nin %23’te kaldığı Amasya’da, CHP’nin %42 oy aldığı, Ak Parti’nin %27’de, MHP’nin %24’te kaldığı Kilis’te CHP’yi geçmek için. İşte bu seçimin CHP’ye verdiği bir diğer katkı da, her seçim öncesi başka bir partinin koltuk değnekliğine ihtiyaç duyan CHP’ye seçmenin verdiği “senin kimseye ihtiyacın yok yeter ki kendine güven ve doğru işlere imza at” mesajıdır.
Hadi artık sonunu da bağlayıp bitirelim yazıyı. Allah bir daha bu halkı geçen sene olduğu gibi kötüler arasından birini seçmen zorunda bırakmasın. Geçen sene aman öbürü gelmesin halimiz ne olur diyerek oy verdik, bu seçim gösterdi ki iktidara alternatif partiler de var, ülkenin liderine alternatif isimler de var. 2028’de; geçen 4 yılın ardından kendini doğru zamanda doğru hamleleri ile ispatlarsa Özgür Özel, 10 yıllık İstanbul sefirliğinin ardından ülkeyi yönetmeye hazır bir Ekrem İmamoğlu ve parlamenter sisteme dönülecekse geçiş sürecini toplumun tamamını kucaklayarak ideal bir şekilde gerçekleştirebilecek olan Mansur Yavaş, hepsi de harika adaylar olur.
İktidar açısından ise Erdoğan’ın yerel seçimleri kazanmak uğruna bozmadığı ekonomik planı, kalan dört yılda da uygulaması neticesinde istikrara kavuşmuş ve daha güçlü bir ekonomiye sahip bir Türkiye’nin 2028 seçimlerine girmesi iktidar adına en büyük itici güç olur. Erdoğan’ın kendi söylediği gibi geride kalan seçim Erdoğan’ın son seçimiyse de eğer, üzülmesin ekonomiyi batıran damadı olduğu gibi insansız hava aracı yapan ve toplumun her kesiminden sevgi ve saygı gören damadı da var. İllaki ülkenin idaresinin kendi zümresinde kalmasını istiyorsa 2028’de yola genç ve başarılı damadı ile devam edebilir.
İşte biz de o zaman ekonomisini düzene koymuş bir ülkede, gelecek ve umut vadeden adaylardan hangisine oy verirsek verelim, sandıktan eve dönerken şu şarkıyı keyifle mırıldanırız.
“Güzeller içinden bir seni seçtim, kalbimi sana, ben sana verdim.”
Allah kabul etsin, âmin.
Eğer yazıyı beğendiyseniz;
Yeni yazılardan haberdar olabilmek için yazının en üstünde sağ köşesinde yer alan "Kaydol" sekmesinden siteye üye olabilir ya da aşağıdaki logolar vasıtasıyla sosyal medya hesaplarını takip etmeye başlayabilirsiniz.
Yazılardan daha fazla kişinin haberdar olmasını isterseniz de, yazıları whatsapp/telegram gruplarında ve sosyal medya uygulamalarında paylaşabilirsiniz.
Her zaman farkında kalabilmek ümidiyle.
Comments