Günlerdir Terim Fonu ile yatıp Seçil Erzan ile kalkıyoruz. O kadar çok gündem oldu ki konu, artık ufaktan tiksinti bile geldi ama şimdi banka müfettişliği yapmış, hem ekonomi hem de hukuk tahsili almış biri olarak damarlardan da yoğun akıcı sarı kırmızı kan akıyorken şu mevzuda bir iki laf etmemek olmazdı.
Tarafları öğrendik, avukatlarını tanıdık, beyanatlarını dinledik sanki kimin fail kimin mağdur olduğuna mahkemede hakim değil de oylama ile halk karar verecekmiş gibi, ilgili olan herkesin youtube kanalları, sabah kuşağı programları ve muhalif kanalların tartışma programlarında kendi lehine kamuoyu oluşturmaya kalktığı düzende bir tek Amerika’da olduğu gibi davanın canlı yayınlanmadığı kaldı. Hal böyle olunca, kimse “devam eden bir dava süreci var, açıklama yapmak doğru olmaz” demiyorsa, o zaman bugün bizim de yasama, yürütme ve yargıda bulunma hakkımız var demektir. Haydi başlayalım.
Hikaye bu ya! 1977 yılında Tekirdağ’ın Çorlu ilçesinde Seçil isimli bir kız dünyaya gelir. Seçil vasat bir eğitim hayatının ardından jeoloji mühendisi olur, baktı mezun olduğu dalda iş güç yok, 2000 yılında 23 yaşında Çorlu’da bir Denizbank şubesinde sekreter olarak işe başlar. 2 yıl sonra gişe memuru, bir yıl sonra ise Bireysel Bankacılık Portföy Yöneticisi olur. Bu görevdeyken parası olan müşteri ile nasıl konuşulur, bu kişiler nasıl ikna edilir pratiklerini iyice geliştiren hırslı Seçil, başarı merdivenlerini üçer beşer tırmanıp geçen 10 yılın ardından 2010 yılında aynı bankada müdür olur. Hem de artık kurtlar sofrasına yani İstanbul’a adımını atmıştır. İlk şubesi Behçeşehir Şubesi olur, sadece bir yıl sonra ise Florya Şubesine müdür ataması yapılır.
Florya Şubesi gibi daha çok varlıklı insanların yaşadığı bölgelerdeki şubeler bankacılıkta mevduatın toplandığı şubeler sınıfında yer alır. Organize sanayi bölgesi ya da adım başı dükkanların, çarşı, pazarın bulunduğu yerler ise kredi satan şubelerdir. Bankalar mevduat toplayan şubelerinde barbie bebekleri çalıştırırken; kredi satan şubelerinde ise Oppenheimerlara görev verirler. Denizbank yönetimi de anlaşılan bu hırslı ve tutkulu hatunun futbolcuların aklını başından alabileceğini düşünerek daha bir yıllık banka müdürünü en büyük mevduat şubelerinden birinin başına geçirmiş. Tabi burada hemen yanlış anlamaların önüne geçmek için dipnot koyalım, banka burada Seçil Hanım’ın tuttuğunu koparan yapısı ile paralı müşterinin aklını başından alarak paraların Denizbank’ın resmi mevduatlarına girmesini istemiş, Seçil’in çantalarına değil. Buna karşın evdeki hesap çarşıya uymamış o ayrı.
Florya Şubesinde göreve başlayan Seçil, akıllı kadın. Kaleyi içten fethetmek için direkt olarak bir numarayı hedefe koyuyor. Bakıyor Terim’de para bol. İmparator parayı da seviyor. Özel faiz oranları, kampanyalar vs. Terim’i memnun eden bir tablo çıkarıyor ortaya. Terim mutlu; yüksek faiz oranları alıyor, parası katlanıyor, imza atmaya falan şubeye gitmiyor, dekont ayağına geliyor. Seçil mutlu; pimpirikli mevduat müşterisi gibi onu sıkboğaz eden bir müşterisi yok, ne zaman hedefleri gereği bir mevduat toplamak istese Terim gönderiyor parayı. Al gülüm, ver gülüm.
Yıllarca süren win-win ilişkisi sonucu karşılıklı güven ortamı oluşuyor. Terim oluşan güven sonucunda parasını takip etmemeye başlıyor ve nihayetinde taviz tacizi doğuruyor. Seçil başlıyor paraları sisteme sokmayıp kolay paranın ardından illegal sevdalar peşinde koşmaya. Fakir bir aileden gelen Seçil’in yırtma merakı zaten yeni değil. Hanımefendi borsayla tanıştığı dönemde de tüm parasını gidip yeni halka arz olmuş bir şirkete basacak kadar finansal okur yazarlıktan uzak. O dönemde de, o dönemin parasıyla 1 milyon lira para kaybediyor borsada. Ama anlaşılan o ki Denizbank için aslolan finans bilgisine sahip personel değil ki, jeoloji mühendisinden şube müdürü yapıyor, onu da müdür olduktan bir sene sonra en kritik şubelerinden birine müdür yapıyor. E baba o zaman git bir ajansa pişkinlerinden seç doldur şubeleri eli yüzü düzgün adam ve kadınlarla adını da değiştir Adnan Hoca Bank yap devam et işine gücüne, ne kasıyorsun?
Neyse dönelim biz masalımıza. Terim’i fetheden Seçil artık futbolcusundan, tercümanına, iş adamından, yakın dostlarına kadar sıradan herkesi ipe diziyor. İster borsada kaybettiği parayı telafi etmek için olsun, isterse de illegal işlerde bu parayı kullanıp vadettiği yüksek faizden daha fazlasını kazanıp aradaki farkı cebe atmak için olsun. Ufak ufak topladığı paraları faizi ile birlikte iade etmesi gerektiğinde açığı kapamak için daha da yüksek oranlı faiz ile para toplamaya çalışıyor Seçil, hatta tefeciye bile gidiyor. Bununla birlikte yüksek faizi duyanların bazıları ise neredeyse zorla Seçil’e para veriyorlar ve iş tam anlamıyla kontrolden çıkıyor. Buradan da anlaşılacağı üzere Seçil bu süreci başından planlayıp idare edecek biri değil. Zaten amacı insanları dolandırmak olsa tek bir gecede bütün açgözlü müşterilerinden parayı toplar, yurt dışına kaçardı.
Olay ise iş adamı Bülent Çeviker ve eşi İnci Çeviker’in banka yönetimine başvurması ile ortaya çıkıyor. Yani bizim topçulara kalsa bu düzende düzülmeye devam edecekler. Olayı ortaya çıkardı diye Bülent Çeviker’i de çok uyanık zannetmeyin sakın. Kendisi daldaki kuş vaadi ile avucunun içindeki kendi kuş olan KKM mevduatındaki parayı vadesine bir gün kala bozduruyor. Binlerce dolarlık faiz gelirini yaktığı gibi bir de üzerine vadesinden önce bozdurduğu için ceza primi ödüyor ve bu adam benim canım ülkemde iş adamı, ticaret yaparak para kazanıyor. Ne acı.
Aslında bu olaylar daha önce hiç olmamış ya da kırk yılda bir olan şeyler değil. Her bankada her yıl en az bir şubede olur böyle vakalar ama kimsenin ruhu duymaz. En fazla bir iki yerel gazete yazar ama toplumun geneline ulaşan medya şirketleri reklam aldıkları bankalar ile ters düşmemek için bunu haberleştirmezler. Genellikle de banka personeli parayı banka hesabından çaldığı için banka bu bedeli karşılar ve mağdurlar mağdur edilmeden konu kapatılır. Bu olayda ise gerek mağdurların paralarını bankaya değil de banka görevlisine teslim etmeleri sonucunda bankanın bu parayı ödememesi nedeniyle gerekse de mağdurların şöhreti ve zararın boyutu nedeniyle konunun örtbas edilmesi imkansız hale gelmiş.
İlk ifadesinde insanları Terim Fonu diyerek kandırıp paralarını topladım diyen Seçil, sonraki ifadelerinde ise bankanın da bundan haberi vardı diyor. Şimdi tam bu noktada hukuktaki iki kavram ortaya çıkıyor. Birisi güveni kötüye kullanma, diğeri zimmet. Zimmetin söz konusu olabilmesi için paraların banka hesabına yatmış olması ve Seçil’in paraları buradan çalmış olması gerek. Ortada ne bir dekont var ne de bir hesap defteri. Hiçbir mağdur ben yatırdığım parayı internet bankacılığımda gördüm diyemiyor. Zaten böyle bir olayın da banka yönetiminin bilgisi dahilinde olması tabiidir ki söz konusu olamaz. Yani olayın zimmet ile alakası yok. Ama dediğim gibi paranın batak Seçil’den alınamayacağı açıkken tek çare, mağdurların çoğunun avukatı olan Rezan Epözdemir önderliğinde işi güveni kötüye kullanmadan çıkarıp zimmete sokmak ve parayı Denizbank’tan alabilmek. Olağan şartlarda imkansız bu ihtimal ama burası Türkiye.
Bankanın sorumluluğu bu noktada ancak adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğu olur. O iş de kaza yapan otobüs şoförü de olsa otobüs firmasının o kazada sorumluğu olması gibi tali bir sorumluluktan ibarettir. Bankanın direkt bir kusuru olmasa bile çalışanının işi yaparken işlediği suçlardan kusursuz sorumluluğu vardır. Banka ancak ben böyle bir durumun yaşanmaması için bütün önlemleri aldım, gerekli eğitimleri verdim, üzerime düşen her şeyi %100 yaptım diyerek ve bunu ispatlayarak bu sorumluluktan kurtulabilir. Yani olay zimmet kapsamında girerse banka paranın tamamını ödeyecekken adam çalıştıranın kusursuz sorumluluğunda ise ancak üzerine düşenin ne kadarını yapmadığı kadarıyla sorumlu olur.
Tabi mağdur bir kişi değil o yüzden her bir mağdurun durumu farklı. Hiçbir belge almayanlar paranın üzerine soğuk sularını içebilirler. Kareli kağıda el yazısı ile şu kadar para aldım yazısı alanlar da cumburlop suya. Denizbank antetli kağıda sadece Seçil’in imzası ile belge alanların işi zor ama imkansız değilken Denizbank antetli kağıda Seçil ile birlikte banka operasyon yöneticisinin imzası karşılığı parasını yatıranlar ise eğer avukatları vasatın üzerindeyse paralarını bankadan kurtarabilirler.
Bir de şu mevzu var. Bütün mağdurlar çıkıyor ve hiç faiz almadıklarından bahsediyor. Kimse faiz almamış herkes aldıklarım anaparamdı diyor, bazıları ise ben zaten verdiğimden hiçbir şey geri alamadım diyor. Yahu bu kadın hepinizi tek seferde mi dolandırdı? Kadının sizi yemlemek için verdiği faizlerden niye bahsetmiyorsunuz? Kadının çarkı dönerken hepiniz başkasından gelen paradan nemalanıp sonra aç gözlülüğe doymayıp tekrar sisteme para sokarak başkasının finansörü olmadınız mı? Haaa ama babalar faiz aldık derlerse bir de vergi kaçırmaktan ters köşe olurlar değil mi? Ya burası İngiltere ya da İspanya mı Allah aşkına? Kim takar Yalova Vergi Dairesini? Bu ünlü şahsiyetlere kim kıyıp da vergi kaçakçılığından hapis cezası verecek? O yüzden hiçbirinin bu yönde bir korkusu yoktur ama mağduriyeti oynayacaklar ya aldıkları faizlerden hiç bahsetmiyorlar. Konu hep o son yatırıp alamadıkları anaparalar.
Bu olaylarda en çok adı geçenlerden biri de futbolcu Semih. Seçil’in iddiasına göre Semih parasının ve faiz getirilerinin sıkı takipçisi olmuş ve bunun sonucunda Seçil, Semih’i anlatırken yakamı kurtaramadım ondan diyor. Bir koyup üç almış gibi gözüken Semih uzun süre sessizliğini korudu fakat en sonunda o da dayanamadı ve avukatı ile birlikte Nevşin Mengü’ye katılıp youtube hak hukuk mahkemesinde kendini aklamaya çalıştı. Bu arada şunu net bir biçimde söylemek gerek ki taraf avukatlarından en kötü performansı gösteren Semih’in avukatı oldu. Semih’e bedavaya avukatlık yapmaya çalışan avukatlar oldu ama kendisi para verip beni tuttu diye avukatlık dünyasındaki rakiplerine nanik yaptıktan sonra kendisini ünlü ceza avukatlarından biri olarak tanıtan sunucuyu aslında ben ticaret davalarına bakıyorum diye uyarıp sonra finans ve hukuk alanındaki hünerlerini bir bir şöyle sıraladı.
Üstat önce çıkıp "bunca yıllık gazeteciler dolar faizi %3-4 oranındayken bu verilen faiz oranlarından durumu anlamalılardı diyerek futbolcuları suçluyorlar ama ilgili dönemde dövizini bozdurana kampanya ile %40’a yakın faiz verildi, bir kere ben aldım bunu yaa belgeleri var bende" diyerek müvekkilini savunmaya çalıştı. Oysa üstadın kendi ağzıyla söylediği gibi %40 faiz dediği şey dövizini bozduranlara karşı verilen TL faizi idi. Yani avukat bey aldığı %40 faiz ile gidip dolar almaya kalksa ancak bozdurduğu dolar kadar alabilirdi. Bu da demek oluyor ki %40 getiri elde ettim dediği yatırımın dolar bazlı getirisi %0’dı. Oysa Semih’in bu fon ile elde ettiği ya da etmek istediği getiri dolar üzerindendi.
Bununla da bitmedi üstadın çıkışları. Ayrıca bu faiz değil bu fondur dedi. Dünya üzerinden öyle fonlar var ki bunlara 1 yatırıp 3000 bile kazanabilirsiniz dedi. Öncelikle Semih’i uyarayım bu avukatı ile yola devam ederse boş otobüste bile ayakta uyurken yankesicilerin mağduru olur. Avukat Bey bu sefer de Semih’in yüksek faiz getirisini normalleştirmeye çalışıp paranın fonda afaki getiriler elde edebileceğini ifade ederken bir şeyi unuttu. Bu bir fonsa ve sabit bir faiz getirisi değil de fon getirisi vadediyorsa para kazanmanın bir garantisi yok demektir ve bu 1’e 3000 bile verebilecek fon yatırımının 3000’den 1’e düşme riski de ihtimaller dahilindedir ve olasıdır. Bu durumda da Semih’in parası eğer Seçil Hanım'ın yönettiği bir fona yatırılmışsa ve bu fon da ihtimal dahilinde zarar etmişse paranın sıfırlanması mağdurun kendi avukatı tarafından legalize edilmiş demektir. Geçmiş olsun.
Semih’in avukatının maceraları bununla da bitmek bilmedi. Daha sonrasında beyefendi çıkıp Semih’in Seçil Hanım’a verdiği bütün paraların Denizbank’tan çekilip verildiğini, Seçil Hanım’dan alınan bütün paraların da Denizbank’a yatırıldığını ve bütün para hareketlerinin belgeli olduğunu, bu nedenle de müvekkilinin diğer mağdurlardan ayrıldığını ve kendilerinin daha somut delilleri olduğunu ifade etti. Semih’in avukatından Semih’in kalesine bir gol daha. İyi de aga mahkeme salonunda hakim sormayacak mı Semih’e, “sen parayı Denizbank’a yatırdığını iddia ediyorsun ama yatırdığın parayı Denizbank’tan niye çekiyorsun o zaman? Paranın madem Denizbank'ta özel müşteriler için açılacak bir hesaba aktarılacağına inandın da verdin, yani paranı Seçil’in bana ver ben katlarım sözüne değil de Seçil vasıtasıyla Denizbank’a verdiysen eğer parayı niye hesaptan çektin?” diye sormazlar mı adama? Diğer adamlar dertlerini Marko Paşaya anlatırken belki “parayı başka bankadan çektim sonra Seçil’e Denizbank'taki hesabıma yatırsın diye verdim” şeklinde martaval okuyabilirler ama sevgili Semihcim sen parayı avukatının da dediği gibi Denizbank’tan çekip Seçil’in avucuna saymışsın, sonra çıkıp nasıl "ben Seçil’i tanımam ben parayı bankaya verdim, ben paramı bankadan isterim" diye çıkıyorsun ortaya?
Bu kadar ucubeliğin üzerine pastanın üzerine en güzel çilek nasıl konurdu diye düşünmeyin fazla. Bu kazıklanan topçu arkadaşlarımız, hani şu golü atınca secdeye, parayı duyunca Seçil’in kucağına koşan topçularımız dolandırıldıklarında çareyi nerede aradılar dersiniz? Tabii ki kimsesizlerin kimsesi, sevgili Cumhurbaşkanımızda. Bir Orta Doğu ülkesinde aksi düşünülebilir miydi ki?
Mahkemeye başvurmak, yurtdışı çıkış yasağı aldırmak, tutuklatmak, mallarına haciz koydurmak falan geçiniz bunları azizim. Bu tür şeyler sistemi olan ülkelerde; yani hukuk sistemi olan, finans sistemi olan en başına dönersek eğitim sistemi olan ülkelerde iş yapar. Bizim gibi “agam biz bi pok yedik gözünü sevem kurtar bizi bu işten” ile işlerin yürütüldüğü ülkelerde ise aslolan kişilerdir. O kişiler de bu yetkilerini kurumlara özellikle devretmezler ki bu ayak takımı daima paçalarında asılı kalsın. “Ağam oğlana iş bul, bizim şirkete ihale ver, vergi cezası aldık sildir, kaçak bina yaptık af çıkar... Allah seni de başımızdan eksik etmesin yoksa nece olur bizim bu halimiz.” Birey olamayan biri ne olur ancak? Ya mürit, ya kul, ya da köle...
Cumhurbaşkanı Erdoğan Denizbank Genel Müdürü’nü aramış ve bu topçuların işini hallet, üzülmesin bu çocuklar demiş ya hani. Genel Müdür Hakan Ateş de “vereyim tamam da banka zaten Birleşik Arap Emirlikleri’nin, kimin parasını kime vereyim? Denizbank’ı Halk Bankası falan sandın herhalde reis; Fetö Fetö deyip bankanın başına Bank Asya’nın genel müdürünü atayacak ya da son 15 yılda 16,8 milyar TL görev zararı yapan bankanın genel müdürünü, seçimleri dilediğin gibi finanse ediyor diye hala o koltukta oturtmaya benzemez bu iş” demiş midir? Dışından demese de içinden demiştir herhalde. Sahi hiç düşündünüz mü? Bizim bu açgözlü topçuları dolandıran Denizbank değil de herhangi bir devlet bankası personeli olsaydı neler olacağını? "Ödeyin yaa bizim çocukların parasını. Hatta Seçil’in vadettiği faizleri bile ödeyin. Çocuklar kendilerini ona göre ayarlamışlardır. Biz onu sonra hallederiz. Nerden mi? Tabi ki Dedem Abdülhamit gurban olduğum galk galk reisi yedirmedik diye zafer sarhoşu olan halktan." Ayılana kadar tokatlamaya devam.
Bu arada fonun adı Terim, en büyük mağduru Arda Turan. Lan arkadaş siz değil miydiniz Euro 2016’da ego savaşına girip prim kavgasıyla ülkenin şampiyona keyfini piç eden? Siz değil miydiniz çıkıp adam akıllı anlaşmazlığınıza dair bile bir açıklama yapmayı beceremeyen. Şimdi herkes Fatih Terim’den açıklama bekliyor. Hoca açıklama yapsa ne olacak ki? Çıkacak sadece kendinin anladığı göndermelerle kafamızı iyice karıştıracak. Aman gözünü seveyim hiç konuşmasın daha iyi. Yahu siz değil miydiniz yıllarca küs kalıp sonra bir el öpmeyle baba oğula dönüşen, cılkı çıkmış Arda’yı sırf sana itaat etti diye tekrar Florya’ya sokan sen değil misin hocam? Ne oldu baba bunca hırgürün ardından yine bir araya geldiğiniz yere bakın yaa.. Dönüp dolaşıp yine açgözlülükte mi buluştunuz aslan parçaları?
Madem başlığa Kolpaçino yazdık buradan ikisine de mesajımızı kısa bir video ile yapalım da kulaklarına küpe olsun.
Bankasından müdürüne, teknik direktöründen topçusuna, iş adamından avukatına hep bir vasatlık hakim ülkede. Bu kadar kolpacı bir araya gelip şu 85 milyonluk ülkede makam mevki sahibi olabiliyorsa vah bizim halimize. Elbet bir gün bu vasatlığın iktidarı da son bulur bu ülkede de, bizim ömrümüz bunu görmeye yeter mi bilinmez.
Eğer yazıyı beğendiyseniz;
Yeni yazılardan haberdar olabilmek için yazının en üstünde sağ köşesinde yer alan "Kaydol" sekmesinden siteye üye olabilir ya da aşağıdaki logolar vasıtasıyla sosyal medya hesaplarını takip etmeye başlayabilirsiniz.
Yazılardan daha fazla kişinin haberdar olmasını isterseniz de, yazıları whatsapp/telegram gruplarında ve sosyal medya uygulamalarında paylaşabilirsiniz.
Her zaman farkında kalabilmek ümidiyle.
Comments