top of page
  • Yazarın fotoğrafıSerbest Kürsü

Türk'ün Türk'ten Başka Dostu Yoktur Martavalı

Güncelleme tarihi: 19 Oca

Söyleyeni belli olmayan ama hakkında bolca mavra yapılan bu sözü, önce düzden gelişine sonra tersten derinlemesine inceleyip bu pazarı da boş geçirmemiş olalım. Haydi başlayalım.


Sözü kimin söylediği belli değil. 2006’da Kazakistan Devlet Başkanı Nazarbayev, bu sözü kullanarak Atatürk’ün de dediği gibi demiş ama Atatürk’ün böyle bir söylemi yok. Birçokları sözün Alparslan Türkeş’e ait olabileceğini söylüyor ama buna dair de bir kanıt yok. Sözü ilk söyleyen olmasa da, dönem dönem grup toplantılarında dile getirerek bu tespite en çok sahip çıkan ise Devlet Bahçeli.


Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur sözünü ilk kim söyledi bir önemi yok ama sözün çıktığı iklim ve bitki örtüsü ancak bu sözün Nihal Atsız ya da onun düşünce arkadaşlarından türemiş olabileceğini gösteriyor. Türkçü – Turancı hatta ırkçı olarak nitelendirebileceğimiz Atsız’ın aşağıda yer verdiğim vasiyetine bakarak siz de o söylemediyse bile başkasından duyduğunda neden bunu ilk ben söylemedim diye hayıflanabileceğini tahmin edersiniz. İşte size Atsız’ın vasiyeti:


“Yağmur Oğlum;


Bugün tam bir buçuk yaşındasın. Vasiyetnameyi bitirdim kapatıyorum. Sana bir resmimi yadigâr olarak bırakıyorum. Öğütlerimi tut, iyi bir Türk ol!

Komünizm bize düşman bir meslektir. Bunu iyi belle. Yahudiler bütün milletlerin gizli düşmanıdır. Ruslar, Çinliler, Acemler, Yunanlılar tarihi düşmanlarımızdır.

Bulgarlar, Almanlar, İtalyanlar, İngilizler, Fransızlar, Araplar, Sırplar, Hırvatlar, İspanyollar, Portekizliler, Romenler yeni düşmanlarımızdır.

Japonlar, Afganlılar ve Amerikalılar yarınki düşmanlarımızdır.

Ermeniler, Kürtler, Çerkezler, Abazalar, Boşnaklar, Arnavutlar, Pomaklar, Lazlar, Lezgiler, Gürcüler, Çeçenler içerideki düşmanlarımızdır.

Bu kadar çok düşmanla çarpışmak için iyi hazırlanmalı.


Tanrı yardımcın olsun.”


Deprem zamanı dünyanın dört bir yanından koşup gelen arama kurtarma ekiplerinden bahsedip dünya niye bize düşman olsun hepsi bizim dostumuz demeyeceğim. Ülkeler arasında dostluk düşmanlık olmaz. Çıkarlar olur. Ülkenin çıkarı varsa tokalaşırsın, ülkenin menfaatine değilse rest çekersin. Felaketler yaşandığında ise bayrak ayırt etmeksizin yardıma koşarsın. Bu işin raconu budur. Gerçi racon demişken aşırı sağ partilerin de raconu nefret tohumları ekip sonra onu hasat etmek değil midir zaten? Sadece günümüzde değil geçmişte de, sadece ülkemizde değil tüm dünyada da aşırı sağın en çok nemalandığı şey “tüm dünya bir oldu bizi ham yapacak, o yüzden biz de bir olalım hatta en başınızda da ben olayım” düşüncesi değil mi?


Tamam bir an için kabul edelim, tüm dünyanın derdi biz olmuşuz ve herkes bizden nefret ediyor. Bu övünülecek bir şey midir peki? Bu varsayımı doğru kabul etsek bile bir defa olsun kendimize eleştirel bir gözle bakmak gerekmez mi? Bunca nefreti hak edecek ne yaptık biz? Peki ya size karşı argümanla gelsem, Türk’ün Türk’ten başka düşmanı yoktur desem ne dersiniz?


Rizelileri en çok kim sevmez? Trabzonlular. Peki Trabzonluları? Rizeliler. Elazığlılardan kim nefret eder? Malatyalılar. Peki Malatyalılardan kim haz etmez? Bildiniz, Elazığlılar. Kocaeli ile Sakarya, Adana ile Mersin, Ordu ile Giresun, Kayseri ile Sivas, Düzce ile Bolu. Allah Bayburtlu’ya dile benden ne dilersen demiş ama ne dilersen iki katını da Gümüşhaneli’ye vereceğim. Bayburtlu hiç düşünmeden atılmış, bir gözümü kör et Allahım!


Komşu şehirleri geçtim bir de kendi bulunduğu illere bile düşman olanlar var. Trabzon’da Oflular, İzmir’de Karşıyakalılar, Balıkesir’de Bandırmalılar, Kahramanmaraş’ta Elbistanlılar, Şanlıurfa’da Siverekliler o kadar sevmiyorlar ki yaşadıkları şehirleri sağda solda memleketleri sorulduğunda yaşadıkları ilin adını dahi söylemiyorlar.


Komşu ülkelerin birbirini sevmemesini anlayabiliriz. Birbirlerini geçmişte işgal etmiş olabilirler, sınırlarında çeşitli çatışmalar ya da savaşlar olmuş olabilir. Farklı din, dil, ırk ve kültüre sahip oldukları için kanları birbirine kaynamamış olabilir. Peki beyler sizin alıp veremediğiniz nedir? Hani tüm dünya bir olmuş Türk’ün şahlanışını engel olmak için bize düşman olmuştu? Onlar bizi durdurabilmek için bize düşmanken size ne oluyor peki? Hepsi benzer özelliklere sahip komşu iller birbirine neden düşman biliyor musunuz? Çünkü en çok birbirlerini görüyorlar, birbirleri ile ticaret yapıyorlar ve en çok birbirlerinin huyuna suyuna şahit oluyorlar. Sonucunda ne mi oluyor? Birbirlerinden nefret ediyorlar.


İyi ama biz değil miydik Türklüğümüzle övünen hatta Türk olmakla yetinmeyip “Dünya Türk olsun” diyerek tüm dünyayı Türkleştirmeye çalışan. Şu halimize bakar mısınız? En yakınımızdakinden nefret eder hale geldik ve memleketin gençlerinin yarısından fazlası fırsatını bulsa yarın sabah o düşman denilen ülkelere o ülkede yaşayanların ayak işlerini yapmak için iltica eder. Peki haksızlar mı?


Düğün olur damatsındır herkes seni yolunacak kaz görür, soyup soğana çevirir. Taksiye binersin bilmediğin bir şehirde, gidene kadar nereleri gezdirecek acaba diye arka koltukta gerilim filminin başrolünü oynarsın. Yurt dışından gelen misafirlerine yaptığın ilk uyarılar taksiye duraktan bin ve asla bensiz alışveriş yapmaya kalkma olur. Araba alacaksındır; bir arabanın önünü, diğerinin arkasını alıp birleştireni mi ararsın yoksa pert aracı kazasız diye satanı mı, kilometresi oynanmış araba alma diye devlet bile yardım eder, verdiği hizmet ile arabaların hangi kilometrelerde muayeneye girdiğini söyler sana ki kazıklanma. Sıfırına gücün yetmez, ikinci elini almaya kalkarsan da böyle; bırak ülkeni, ülkende yaşayan insanı, içtiğin sudan bile tiksinir hale gelirsin. Araba almayı geçtim, satarken bile yani arabanı verip paranı alıp çekip gidecekken bile ilana galericiler aramasın yazarsın; muhatap bile olmamak için, seslerini dahi telefonda duymamak için.


Zor şartlarda çalıştın ve insanlardan artık tiksindin. Amacın Ege’ye yerleşip insanlardan uzakta organik domates yetiştirip afiyetle yemek değil mi? Hiç girme o yola, sen giderken biz dönüyorduk. Daha hayalini kurduğun evi yaptırırken kanser olursun, bak çıldırırsın diyorum. İşi aldıktan sonra telefonlarını bile açmayan ustalardan tut, hangi büyük şehirden gelirsen gel seni “İstanbullu” diye anıp yolunacak kaz olarak gören esnafına kadar coğrafyasını görüp buralarda öleyim artık ben dediğin topraklardaki insanlar bile seni tokatlamak için beklerken ellerini ovuşturuyor.


Sizce başka bir memlekette konu siyaset olunca herhangi bir politikacı için “abi yiyor ama çalışıyor” söylemi mümkün olabilir mi? Çalışkan bir yöneticiye rastlamanın şaşırtıcı etkisiyle, aynı zamanda o kişinin hırsız olmasına katlanmaya fit olmanın dayanılmaz hafifliği.. İki boyutu var bu işin. Birincisinde ülke çalışkan, işini iyi yapan yöneticiler yetiştiremiyor. Daha doğru yetiştirdiklerine hakkını vermiyor, tam anlamıyla doğduğuna pişman ediyor. Eski Beşiktaş Teknik Direktörü Slaven Biliç’in de dediği gibi, “Türkiye'de temel problem şu; bilgili olanların yetkisi yok, yetkisi olanlarında bilgisi yok.” İşin ikinci boyutunda ise ahlaksızlığın artık sindirilebilir, kabul edilebilir bir realite olması gerçeği var.


Camideki sadaka kutusunun çalınmasının artık haber değeri kalmamış olabilir hatta bu haberi duyduğumuzda “çalarlar abi, sen ortalık yere para dolu kutuyu koyarsan tabi çalarlar” deyip hırsızı bile aklayabilirsiniz ama Ankara’da 86 yıllık tarihi köprüyü iş makinesi tutup yıkıp köprünün içindeki demiri çalanlar ile, İstanbul’da yan dairenin duvarını yakıp odayı kendi evine katanlar yani yan daireden oda çalanlar sizin için de baştan çıkarıcı değil mi?


Artık Cem Yılmaz gösterilerine kadar düşen yurt dışı seyahatinde Türklerle karşılaşma huzursuzluğundan bahsetmiyorum bile. Hemşerinin hemşeriye gurbette bile neler yapabileceği dillere destan olmuşken benim burda laf anlatmak için kendimi daha fazla paralamama gerek yok herhalde. İnsanımızın huyunu suyunu sevmiyoruz ya hani, kendi tipimizden bile haz etmiyoruz farkında mısınız? Yurtdışında bir İtalyan'a, İspanyol'a hatta kağıt üzerindeki düşman Yunan'a bile benzetilince nasıl da göğüsler kabarıyor ama! “Abi adam beni Avrupalı zannetti yaa” diye arkadaş grubunda fiyaka satan eleman bu gece duyduğu kıvançtan ötürü uyuyamaz mutluluktan.


Yazının çıkış noktası, paranoyakça sahip olduğumuz dünyanın geri kalanının tek derdinin biz olduğu yanılgısından sıyrılmaktı. Yazının içeriği ise bizim ne menem bir toplum olduğumuz ve eğer böyle olsa bile biz bu haldeyken dünyanın geri kalanının çok da haksız olmadığı gerçeği oldu. Yazının sonucunda ise sakın yumurtadan çıkmış kabuğunu beğenmiyor olmasın. Nasıl “Türk’ün Türk’ten başka dostu yoktur” tayfasının inandığı gibi, ırksal bir üstünlüğümüz yoksa bu yazıda anlatılanlar sebebiyle de ırksal bir aşağılığımız yok. Dünya üzerinde hangi toplumu bu kadar adaletten yoksun yaşamaya mecbur edip üzerine de eğitimi ve eğitimli olmayı bu kadar değersiz kılarsan ortaya çıkacak sonuç budur. Hangi millet olursan olsun bu şartlarda var olan bir toplumda namuslu olursan enayisindir, entelektüel olursan zübbesindir, nezaketli olursan da ibne.


Bundan birkaç yıl önce Uludağ’da genç yaşta intihar eden bir doktorun intihar notu ile yazımızı bitirelim. Coğrafya gerçekten de insanın kaderinin ta kendisi oluyor bazen değil mi?


“İronik olan şu ki, insanların birbirine tahammül edememesine tahammül edemez oldum. İncir çekirdeğini doldurmayacak sebeplerle birbirine hakaret edenler, birbirini incitenler, kalp kıranlar beni ümitsizliğe sürükledi. Bu tip insanlarla muhatap olmak istemiyorum. Zorba insanlar güçlerini kullanarak korku krallığı kurup kendinden zayıfları tir tir titretiyorlar ve kalkıp da bir şey diyemiyorsun. Çünkü seni de üzüyor. Ezip geçiyor.”

 

Eğer yazıyı beğendiyseniz;


Yeni yazılardan haberdar olabilmek için yazının en üstünde sağ köşesinde yer alan "Kaydol" sekmesinden siteye üye olabilir ya da aşağıdaki logolar vasıtasıyla sosyal medya hesaplarını takip etmeye başlayabilirsiniz.


Yazılardan daha fazla kişinin haberdar olmasını isterseniz de, yazıları whatsapp/telegram gruplarında ve sosyal medya uygulamalarında paylaşabilirsiniz.


Her zaman farkında kalabilmek ümidiyle.




881 görüntüleme0 yorum

Son Yazılar

Hepsini Gör

Çöküş

bottom of page